Ay bitmeden Eylül kitaplarımı yazmaya geldim. Bu aralar nedense yazmak için kendime zaman yaratamıyorum; yazmayı planladığım bir çok konu var ama klavye başına oturmak için bir türlü kendimi motive edemiyorum. Baksanıza normalde ayın başında yazıyor olduğum Okudum, Bitti köşesi bile ay sonuna kaldı. Hazır klavyenin başındayken hemen başlıyorum okuduklarıma:
Göğü Delen Adam / Erich Scheurmann
Kitap Samao’da bir kabile şefinin ağzından Avrupa’yı ve medeniyeti anlatıyor. 1920 yılında yazılan ve kabile şefinin 11 başlıktan oluşan konuşması bence hala geçerli. Kitabı okurken bazı noktalarda neden yapıyoruz ki dediğim bir çok detay vardı. Mesela, Avrupa’da insanların hiç zamanı olmadığını anlatıyor yazar, acaba diyorum günümüzde olsaydı bu kabile şefi neler hissederdi? Günden güne azaltmayı başardığımız zamanımızı nasıl görürdü?
Benim gibi bugüne kadar okumamışsanız bu kitabı daha fazla geç kalmadan okuyun derim, altını çizerek okuyacağınız bu kitapta hala günümüzde geçerli olanları gördükçe belki daha fazla keyif alarak yaşamayı öğreniriz.
İki Yeşil Su Samuru / Buket Uzuner
Yazarın daha önce bir kitabını okumuş ancak çok fazla beğenmemiştim, herkesin tavsiye ettiği bu kitabını okumak konusunda başta kararsız olsam da sonra merakıma yenik düşerek okumaya başladım. Ve kitabın her sayfasını keyifle okudum diyebilirim, sonu hariç… hatta okuduktan sonra keşke son kısmını okumasaydım, o hali ile çok daha güzeldi dedim kendime.
Son bölümde yazar, tüm karakterleri birbirleriyle karıştırıyor ve siz şimdi ne oldu yani diyerek kalıyorsunuz, en azından bende öyle oldu. Kafamı dağıtayım, sadece bir şeyler okuyayım diyorsanız, kitabı tavsiye ederim. Kitabın konusu ise kısaca ebeveynleri boşanan bir genç kızın kendini ve çevresini tanıma çabaları…
Bir Geyşanın Anıları / Arthur Golden
Bir dönem çok satanlar listelerinin ilk sırasında yer alan bu kitabı merakla okudum diyebilirim. Popüler olduğu dönemde nedense kitabın kapağını bile incelememiştim. E-kitap sitelerinden birinde karşıma çıkınca belki de okumak için uygun zamanı bekliyormuş diyerek okumaya başladım.
Yazarın anlatımıyla okurken kendimi Japonya’da hissettim diyebilirim. 2. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası Japonya’yı bir geyşanın gözünden görmek ve geyşaların neler yaşadığını öğrenmek isterseniz keyifle okuyacağınıza eminim. Bildiğiniz gibi kitabın 2005 yılında gösterime giren bir filmi de var ama onu izlemediğim için bir yorum yapamıyorum.
Ve klasik son cümlem… Kitapla kalın, mutlu kalın… İyi okumalar…