Arşivlerde kalanlar…

2015 ortalarına doğru, kendime bir blog daha açmaya karar vermiştim, elmalikedi hobilerimi, gezilerimi, kitaplarımı anlattığım alanım olacaktı; diğer blog ise aklıma ne gelirse yazmak istediklerimi yazdığım bir alan… Yani herhangi bir olaya, fotoğrafa veya objesel bir şeye bağlanmadan sadece  yazdığım bir alan olacaktı.

Uzun süre yeni blog için isim aradım, ama anlatmak isteyebileceklerime uygun bir isim bulamadım. En sonunda vazgeçtim, elmalikedi hayatımda olsun yeter dedim. Sonra günler birbirini kovaladı ve ben Sadeleşmek Güzeldir demeye başladım. Sadeleşmek güzeldir diyince de iyi ki yeni bir blog açmamışım dedim. Ve sadeleşmeyle farkında olmadan aklımdan geçenleri de elmalikedide yazmaya başladım.

Bugün ise kendi adıma sadeleşmenin diğer bir adımı olan e-posta hesaplarımı temizleme günüydü. Okunmamış, reklam olduğu için yeni e-posta olarak görülen postalarımı temizledim ve temizlik sırasında kendime göndermiş olduğum “yeni blog için” başlıklı postalarımı gördüm. O postanın içeriğinde neler olduğunu tamamen unuttuğumu fark ettim, hatta böyle bir blog açmayı düşündüğümü de postaları görünce hatırladım aslında ve postadaki word dosyasını açtım. Toplam 5 tane yazı göndermişim kendime tarihleri Ağustos 2015’i gösteren… Gönderdiğim yazıları okuyunca aslında o zamanlardan sadeleşmeye kafamda başladığımı fark ettim. İşte o yazılardan biri, belki diğerlerini de zaman içerisinde paylaşırım… Keyifli okumalar…

Yazmak özgürleştirir…

İnsanlara kendini açmak ne kadar doğru? Hissettiklerini olduğu gibi paylaşmak, herkesi kendin gibi sanmak?

Karşımdaki insanı hep kendim gibi düşünürüm. Bir şey anlatırken, dinlerken hep benim gibi olduğunu düşünürüm. Ne kadar büyük bir yanılsama. Kimse sen değil ki, tıpkı senin her hangi biri olmadığın gibi. Bazen tek bir kişiyle paylaşırsın derdini, daha cümlen bitmeden bir başkasına anlatmaya başlar karşındaki…

Yazmak özgürleştirir,  elime kağıt kalemi aldığımda ya da çoğu zaman klavyenin başına geçtiğimde aklımdan geçenler karşımda harflerle belirmeye başladığında kendimi rahatlamış hissediyorum. Bazen yazdıklarım kimsenin ilgisini çekmeyecek kadar gereksiz konular oluyor, bazen bunu başkaları okumalı diyorum. Bazen de sadece stresimi atmak için yazıyorum. Sebebi her ne olursa olsun, yazdıklarımı ben istemedikten sonra kimse okuyamaz. Kendimde biriktireceğime harflerde birikiyor aklımdan geçenler. Üstelik yazarken bir zaman sınırlaması da yok, tıpkı yazının kendine ait bir zamanı olmadığı gibi… Sen yaz istediğin kadar, okunmasını istiyorsan, isteyen istediği zamanda okur. Yazının dünü, bugünü, yarını keskin çizgilerle birbirinden ayrılmamıştır. Yazıldığı gün okunup bitmez yazılar, istediğin an tekrar tekrar okuyabilirsin, sana aitlerdir. O yüzden bol bol yazmayı planlıyorum. Kimi zaman A konusu ile başlayıp birden konu Z olabiliyor benim yazılarımda, ama yazmanın zevkini aldım ya o yeter bana.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir