2018 yılının son okudum, bitti köşesi ile merhaba.
Bu ay okuduğum tüm kitaplar tam planladığım gibi kütüphanemde okunmayı bekleyenler oldu. Tüm kitapları okuma gibi bir şansım yoktu ancak en azından kesin okumalıyım dediklerimi keyifle bitirdim. Ve tekrar artık kitap alma hastalığıma dur demem gerektiğine karar verdim. 2019’da zorunlu olarak uzun bir süre e-kitap okuyacak gibi gözüküyorum ama kütüphanemde yer alan kitaplarımı da 2019 bitmeden okuyabilmek istiyorum. Bakalım zaman benim için neler gösterecek?
Lafı çok uzatmadan hemen kitaplara geçelim, ne dersiniz?
Leviathan / Paul Auster
2016 yılından beri kütüphanemde okunmayı bekliyordu kendisi 🙂 Paul Auster kitaplarının yeri bende ayrı, bir çok okudum, bitti yazısına da konu olmuştur yazarın kitapları. Kitapçılarda indirim köşesinde eğer bir Paul Auster kitabı varsa hiç atlamam soluğu kasada alırım, bu kitap bir indirim sonucu kütüphanemde yerini almıştı. Ve itiraf ediyorum sadece indirimde ve Paul Auster olduğu için almıştım, kitabın konusunu bile ilk sayfaları çevirinceye kadar bilmiyordum.
Kitap yetenekli bir yazar olan Benjamin Sachs’in hazırlamaya çalıştığı bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetmesi ile başlıyor. Yazarın yakın arkadaşı Peter Aaron ise polisin yaratacağı herhangi bir senaryodan önce arkadaşının hayatının gerçeklerini bize anlatma peşinde. Her sayfasını keyifle okuduğum, olay örgüsüne hayran kaldığım ve son sayfasına kadar merakımı cezbeden bu kitabı, her Paul Auster kitabı gibi severek tavsiye edebilirim.
Günden Kalanlar / Kazuo Ishıguro
Günlük okumayı sever misiniz? Peki, bir uşağın yaşamı ilginizi çeker mi? Günden Kalanlar tam olarak bunu anlatıyor size, ilk defa okuduğum yazarın dile hakimiyetine hayran olduğumu belirterek başlamalıyım sanırım anlatmaya; gerçi kitabın çevirmeninin de hakkını yememek lazım.
Daha önce bu yazarın hiç bir kitabını okumamıştım, kitabın kapağındaki sadelik ve arka kapak tanıtımında hiç bir şey yazmaması kitabı okumak için meraklandırdı beni. Ve okumaya başladıktan sonra da dilin sadeliği okumayı keyifli hale getirdi.
Konusuna gelirsek, İngiltere’de çalıştığı malikanenin baş uşağı olan Stevens’in hikayesini okuyoruz. Vakti zamanında bir çok önemli olaya ev sahipliği yapmış malikane 50’li yıllarda el değiştiriyor ve yeni ev sahibinin istediği düzeni kurabilmek adına Stevens malikanenin eski kahyasını ziyaret etmeye karar veriyor. Ziyaret için çıktığı yolculuk boyunca karşılaştığı manzaraları ve anılarını anlatıyor Stevens bize. Bir anda kendinizi kitaba kaptırmış bulduğunuzu söylemem gerek, kesinlikle okumalısınız diyeceğim bir kitap oldu.
Deli Kadın Hikayeleri / Mine Söğüt
Mine Söğüt’ün köşe yazılarını çoğu zaman severek takip etmişimdir, ama okuduğum ilk kitabını sevdiğimi söyleyemeyeceğim.
Kitapta ülkemiz gerçeklerinde 21 kadının hikayesi var, oldukça depresif, oldukça gerçekçi… Sanırım depresif hikayeler beni cezbetmedi ama elbette sevenler, ilgiyle okuyanlar vardır, ne yazık ki benim okumayı sevdiğim bir tarz değil.
Yüzbaşının Kızı / Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Rus yazarların kitaplarını nedense çok sevmiyorum ama en azından her yazarın bir kitabını okuyup fikir sahibi olabilmek istiyorum. Sırf bu amaçla almıştım Puşkin’in kitabını ama okudukça çok hoşuma gitti.
Rus klasikleri içerisine yer alan bu kitabı duymayan yoktur sanırım ancak benim gibi Rus yazarları sevmiyorum diyerek ön yargıyla yaklaşan varsa Yüzbaşının Kızı bu yargıyı yıkmak için ideal bir kitap.
Orduya katılan genç subay Pyotr Andreyiç Grinyov ile taşrada görev yapan yüzbaşının kızı Maşa arasındaki aşkı ve 18.yüzyıl Rusya’sında önemli bir yer sahibi olan Pugaçov ayaklanmasını anlatan kitap bu ayın tavsiyeleri arasında yerini alabilir.
Utopıa / Thomas More
1516 yılında yayımlanan kitap hala günümüzde toplumsal mutluluk örneği olarak anıldığından çok merak ettiğim bir kitaptı. Ve iyi ki İş Bankası yayınlarındaki baskısını okumuşum.
Kitabın ilk bölümünde Utopıa’yı okurken ikinci bölümünde Mina Urgan’ın kaleminden Thomas More’un yaşamı ve Utopıa’nın incelemesini okuyoruz. Bu tarz kitaplarda kendimi olumlu ya da olumsuz yorum yapacak yeterlilikte görmüyorum ama bu kitabı bence herkes okumalı.
Beni Asla Bırakma / Kazuo Ishiguro
Yazarın üst satırlarda anlattığım Günden Kalanlar kitabını okuduktan sonra elim farkında olmadan kütüphanemdeki diğer kitabı Beni Asla Bırakma’yı buldu. İlk önce bu kitabını okumuş olsaydım büyük olasılıkla Günden Kalanlar kitabından aynı zevki almayabilirdim özellikle bu kadar kısa sürede okuyunca. Neden derseniz, bu kitabındaki olay kurgusu ve yaratıcılığı beni benden aldı.
Yazarın dili yine çok sade ve yine keyifle okuyorsunuz, kitabın farklı konusu ise sizi daha çok içine çekiyor. Dış dünya ile bağlantıları sadece gözetmenleri olan ve bedenlerine çok iyi bakmaları gereken Halisham yatılı okulundaki özel öğrencilerin yaşamı, sizi bir yandan gülümsetirken bir yandan da hüzünlendiriyor.
Kitabı Halisham mezunu Kathy’nin anlatımıyla okuyoruz. Bakıcılık yapan Kathy’nin Halishamdaki en yakın iki arkdaşının tekrar hayatına girmesi ve onlarla paylaştığı geçmişi sorgulamasını merakla takip ediyorsunuz.
Eğer bu yazarla tanışmak için bir kitabını arıyorsanız bu kesinlikle Beni Asla Bırakma olmalı. Okumaktan keyif alacağınız bir kitap olacağını düşünüyorum.
Ve her zamanki klasik son cümlem… Kitapla kalın, mutlu kalın… İyi okumalar…