Tam bir düzene girdi, artık neredeyse her hafta yazabiliyorum derken araya yaz tatili girdi… Derken aylar geçmiş… Farkına varmadan yine o tanıdık döngüdeyim: ayda bir yazı ve sadece okuduğum kitaplar…. Henüz ekim bitmediğine göre, bence ayın ikinci yazısı fena olmaz.
Ne mi yazacağım? Aslında niyetim yaz tatilinde gittiğimiz kısa Münih gezimizi yazmaktı. Ama araya ne kadar zaman girerse insanın yazma hevesi de o kadar uzaklaşıyor sanki. Gezdiğim zaman ne yapıp edip taze taze yazmak lazım, fırından yeni çıkmış ekmek misali kokusu canımı çektirirken…
Son zamanlarda günlerim biraz birbirine benziyor. Monoton, dingin ama kendi içinde huzurlu. Yemek, temizlik, ev işi, arada hobiler derken günler geçip gidiyor. Bir süredir kanaviçelerime geri döndüm. O tanıdık iplerin arasındaki ritmi, renklerin tatlı geçişlerini, küçük detayların zarifliğini ne kadar özlemişim. Her çarpıda sanki biraz daha sakinlik buluyorum.
Örgüye devam tabiki… Bazen sadece dokularla, bazen renklerle oynamak bile yetiyor. Kimi günler üretken, kimi günler sessiz. Ama sanırım bu aralar ihtiyacım olan tam da bu: sessiz günlerin arasında biraz renk bulmak.
Belki Münih yazısını da bu sessizliğin içinden çıkarırım. Ya da belki bir sonraki yazı yine bambaşka bir şey olur, kim bilir?
Peki ya siz? Bu aralar neler yapıyorsunuz, hangi küçük mutluluklara tutunuyorsunuz?



