Ağustos ayında yeni hayata merhaba diyerek işimden istifa etmiştim. O günlerde istifa dilekçemi verirken hayatın benim ve ailem için bambaşka planları olduğundan habersizdim. Şimdi dönüp baktığımda sadece bir başlangıç olduğunu görüyorum o dönemin, belki de çarkların dönmesini sağlayan bir kelebek etkisiydi kim bilir?
Yepyeni hayatım Ocak ayı itibariyle Lüksemburg’da başladı, daha başlayalı 10 gün oldu hatta. Nasıl oldu da bu hayata başladık ve ben şimdi ne yapacağım diye soruyorum bazen kendime… Sorular aklımda uçuşmaya başladığında da en iyi çözüm yazmak, gelin birlikte verelim soruların cevaplarını 😉
Eşimin vazgeçmeyişi ile Lüksemburg’dayız aslında, ben olsam kesin bir yerden sonra olmazsa olmasın ne yapayım der bırakırdım. Eşim ise öyle değil, evlendiğimizden beri Avrupa’da çalışmak istiyordu bense Türkiye’nin suyu mu çıktı diyordum. Ancak gel gör ki ne yazık ki Türkiye, sevdiğim Türkiye olmaktan uzaklaşmaya başladı işte o zaman şansımızı denemeye karar verdik. Ve eşim bir gün Lüksemburg’a gidiyoruz demesiyle bizim evrak toparlamalar, ev arama ve İzmir’deki evi toparlama işleri başladı.
Bir ülke değiştirmek uzaktan kulağa çok kolaymış gibi geliyor ama hiç de öyle değilmiş. Gerekli evrakları toparlamak için oradan oraya gitmeler, evrakları gönderdikten sonraki bekleme süresi, ev arama ve yaşadığın evi toparlama hiç kolay değilmiş. Evrak işlerinin hepsiyle eşim ilgilendi, sadece şahsıma verilecek evraklar için gerekli yerlere gittim o yüzden bu kısmını uzun uzun anlatmıyorum, işi arayıp bulan da eşim olduğu için o kısmı da es geçiyorum.
Ev arama bana göre işin en zor kısmıydı, yine fiilen bir şey yapmadım ama peynir ekmek gibi giden evleri ve kira fiyatlarını gördükçe bir ara umutsuzluğa kapılmadım desem yalan olur. Bir evi beğeniyorduk, ertesi gün baktığımızda ev ilandan kalkmış oluyordu neyse ki bizi korkuttukları kadar da uzun sürmedi ev bulmamız. İki ayı bile bulabilir demişlerdi ki eğer öyle olsaydı oğlumla geçici konaklama yerlerinde hem maddi hem manevi olarak çile çekecektik. Neyse ki eşim ülkeye geldiği ilk hafta evi bulabildi ancak ev ocak ayında boşalacağı için biz oğlumla ocak ayında ülkeye girebildik.
Yaşadığın evi yaşarken toplamak ise en zoruymuş, zaten çoğunu da toplayamadım. Kişi başı 30 kilo sınır ile göç etmek ise hiç kolay değilmiş. Hep sadeleşelim, fazlalıklardan arınalım diyoruz ya kendinize sadece 30 kilo hakkım olsa neyi alırdım diye sorun ve o kadar az eşya ile yaşayabildiğinizi görün. Tuttuğumuz ev eşyalı olduğundan ve Türkiye’den buraya eşya nakliyesi inanılmaz pahalı olduğundan büyük eşyalarımızı zaten almayı düşünmemiştik. Ancak 30’u aşınca kilo başı 8 euro farkı da ödemek istemediğimden 30 kiloya sığmak için uğraştım ve bunu başardım da. Bunu ayrı bir yazı konusu yapmalıyım bence 🙂
Peki, ben Lüksemburg’da ne yapacağım? Bir süre burada ev hanımı ve öğrenci modunda olmayı planlıyorum. İngilizce biliyorum ama bir işte çalışabilecek kadar yeterli olduğuna inanmıyorum, belki de kendime güvensizliğim bilmiyorum. Ülkenin ana dili ise Lüksemburgça, Almanca ve Fransızca olunca kendimi bunlardan biri ile geliştirmeyi düşünüyorum. Dil işini hallettikten sonra ise çalışma saatleri beni yormayacak bir iş bulmak hayalim ama kısmet bakalım, hayat bana neler getirecek? Belki Türkiye’deyken çok istediğim homeoffice çalışma şansım olur kim bilir?
Hala Lüksemburg’u anlatmadın diyorsunuz sanırım, bu giriş yazısı olsun o zaman, devamı da yavaş yavaş gelsin ne dersiniz?
Hayırlı olsun! 🙂 umarım güzel anılar biriktirirsiniz orada da, güzel vakitlerin başlangıcı olur bu yeni şehir! 🙂
Çok teşekkürler, aynı umutlarla geldik (#128513#)
Hayırlı olsun 🙂
Çok teşekkür ederim (#128522#)