Davulun sesi uzaktan hoş gelir diye boşuna dememişler sanırım, evde olunca yapmayı planladığım bir çok şey vardı ama şimdi yaptıklarım ve yapamadıklarım olarak ikiye ayrıldı planlar.
Tüm gün dışarıda çalışırken eve gidince yapacaklarımı düşünür kendimi motive ederdim, yapacaklarım da genelde kitap okumak, blog yazmak, kanaviçe yapmak veya film izlemek arasında değişirdi. Eve geldiğimde ise günün yorgunluğunun üzerine oğlumla oyun oynayayım onunla da vakit geçireyim derken, çocuğu uyuturken uyuyakalırdım. Sonra tüm yapmak istediklerim ileri bir tarihe ertelenirdi.
Çalışma hayatına ara verince de yapacağım çok şey vardı, öncelikle evi toparlayıp gözümün önündeki dağınıklıklardan kurtulmak ilk hedefimdi ki hala bitiremedim neredeyse ikinci ay bitmek üzere ama ev hala darmadağın. Sonra wordpress ara yüzünü adam akıllı öğrenirim diyordum, fotoğraf makinem üzerinde de biraz ustalaşırım daha güzel kareler çekerim dedim. Bir de yanında kanaviçelerimi yapar, onları satarak para bile kazanabilirdim. Kalan zamanlarımda da kitap okur keyfime bakardım. Böyle tek tek sıraladım işte bunları, sıralama işlemi tamam ama iş yapmaya gelince daha bir adım ilerleyemedim.
Günlerden bir gün çok severek takip ettiğim japonkedi blogunda bir gününü nasıl geçirdiğini anlatmış, o da başka bir blogdan ilham almış. Ege’nin yazısını okuyunca acaba benim günüm nasıl geçiyor da yapmak istediklerimin hiç birini yapamıyorum dedim kendime. Mesela dün, niyetim bankada bir kaç işimi halledip evi toparladıktan sonra blog yazmaktı. Dünüm nasıl mı geçti? Aslında günlük hedefime ulaştım, bankada işimi hallettim ve evi toparladım, üstüne bir de yemek yaptım ama sadece bu üç işi bitirdiğimde oğlumu okuldan alma saatim gelmişti. Evet planıma sadık kalmayı başarmıştım; blog yazmak dışında, peki onu yapacak zamanım neden kalmamıştı?
Bu soruyu sorduktan sonra kendimi burada buldum ve cevabım çok basit aslında zamanımı unuttum. Yanlış okumadınız, zamanı unuttum, tüm gün bana ait olunca sabah 9’dan akşamüstü 4,5’a kadar gün benim olunca hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyorum ve zamanı unutuyorum. Bazen de tüm günü sadece kitap okuyarak geçiriyorum ya da temizlik yaparak ya da o gün yapılması gereken öncelikli iş neyse onu yaparak. İyi de böyle plansız gidersem yapamadıklarım hiç azalmaz ki!
Ve bu yazıdan sonra yapmak istediklerimden biri olan bloga yazı için size daha çok yazı sözü veriyorum; size söz verince belki daha da çok yazarım belli mi olur? Ne hakkında yazarım onun garantisi yok tabi ama içimden bir ses bundan sonra blogu gerçek anlamında yani günlük olarak kullanacaksın elvan diyor. Blogun istatistiklerine baktığımda kendimle konuşur gibi yazdığım yazıların daha çok okunduğunu görüyorum. Kimse nereyi gezdiğimi merak etmiyor çünkü benden çok daha iyi yazan ve mekan bilgisi veren bloggerlar var. Ben yaptım köşesinde kanaviçe kumaşlarını anlattığım yazı dışında neredeyse tıklanan yok çünkü hobi severlerin merak ettiği nasıl yapıldığını öğrenmek, benim işlerken neler hissettiğim değil. Ama hakkını yemeyim sadelik köşem her daim tık almaya devam ediyor, benim de sadeleşme sürecim 🙂 İşte tüm bunlardan dolayı biraz daha günlüğe benzeyecek buralar sanki 😉
Tek bir sorunum kalıyor geriye fotoğraf takıntım: yazdığım her yazıda mutlaka kendi çektiğim bir fotoğrafın kapak fotoğrafı olmasını istiyorum. Her zaman yazdığım yazıya uygun bir fotoğraf olamayabiliyor. Mesela bu iç dökme yazım için kalemi seçtim, peki tekrar bu tarz yazdığımda nasıl bir fotoğraf olacak? Neyse bunu da o zaman düşünelim değil mi?
Çok daha sık görüşmek dileğiyle, kendinize iyi bakın…