Yıllar sonra genç kızlığının geçtiği o küçük odadaydı. Oda, bıraktığı gibiydi; dağıttığı giysileri ve kitapları bile yerde duruyordu, kalın bir toz tabakasının altında. Annesi odasına gittiğinden beri hiç dokunmamıştı.
“Bir gün geri döneceğini biliyordum.”
Arkasını döndüğünde annesinin gözünde bir damla yaşla ona baktığını gördü. Sessizce önüne dönüp yerdeki eşyaları toplamaya başladı, artık giymesi imkansız giysileri, parçalanmış kitapları, günlükleri… Hepsini tek tek atmak için bir kutuya doldurdu. Odada adım atabileceği bir alan açıldığında sıra çekmecelerine geldi, çekmecedekileri de kutuya doldurmaya başladı.
Beşinci çekmeceye geldiğinde karşısında duran sabunu görünce gözlerinden bir damla yaş düştü sabunun üstüne. Erkek arkadaşının evine gittiğinde banyoda görmüştü bu sabunu, çamaşır makinasının üstünde bir sepetin içinde duruyordu renk renk küçük sabunlar. Üzerinde lavanta taneleri olan bu mor sabunu ise hiç düşünmeden alıp cebine atmıştı, eve geldiğinde en sevdiği giysilerinin arasına koymuştu onu.
Her gece yatmadan önce sabunu eline alır, kokusunu içine çeker, hayallere dalardı. Hayallerinde mutlu bir evliliği olan başarılı iş kadını olarak görürdü kendini, asla annem gibi ev hanımı olmayacağım derdi.
Bir gün erkek arkadaşının evinden aldığı tek şeyin sabun olmadığını fark etti, hamileydi. Evini sırf bu yüzden terketmişti her tarafı dağıtarak; onu seviyordu, onunla birlikte olacaktı kimse ona engel olamazdı. Tek bir eşya bile almadan evden çıkıp gitmişti.
“Odanı toplaman için bekliyorum” diye bağırmıştı annesi arkasından. Zaten asla gitme diyemezdi, duygularını hiç söylemezdi, onun gitme demesiydi bu.
Erkek arkadaşı ona kapıyı açmıştı açmasına ama hayatını da elinden almıştı. Evden çıkmasına, bir arkadaşıyla görüşmesine izin vermiyordu. Evlenmemişti bile onunla sadece eve hapsetmişti, kendini kandırıyordu bebek olunca her şey güzel olacak diyordu. Bebek ise o eve hiç gelmedi, annesinin karnında bu hayata veda etti. İşte o gün evden çıkabilmişti, hastaneye gitmişti. Hastaneden çıkınca o eve geri dönmedi.
Annesinin evine gelip kapıyı çalmıştı, kimse açmamıştı; ya annesi evde yoktu ya da onu görüp açmadı. İkinci kez denemedi bile arkasını dönüp kendi ayakları üzerinde durmayı öğrendi. Bir daha hiç bir erkeğe güvenmedi, başarılı bir iş kadını oldu. Artık her şeyi vardı ama annesinin yerini hiç bir şey dolduramıyordu.
Geri dönmüştü eve, kapı açılmıştı bu sefer. Sessizce birbirlerine bakmışlardı, annesi kapıyı ardına kadar açmıştı. İşte şimdi odasındaydı, o sabunla başlamıştı her şey. O lavanta kokulu mor sabun olmasa acaba hayatı nasıl olurdu?
***Yeni kelime: Kitap
Bazen sadece tek bi his insanin hayatini degistirebiliyor. Bu bir tat, bir koku veya bir duygu.. O sabun olmasaydi hayatta ayaklarinin uzerinde durabilmeyi ogrenemeyebilirdi veya annesinin kiymetini… Kim bilir..
Tam da yazarken aklımdan geçenler…Teşekkürler Baharcım 🙂