Zamanın ne kadar hızlı geçtiğinin kanıtı sanki bu okudum, bitti köşesi… Baksanıza şubat ayı da nasıl geçtiğini anlamadan rüzgar gibi geçti gitti. Bu ay hızlı geçmiş olsa da, planladığım çoğu işi bitirdiğim için benim için güzel geçti. Planladıklarımın yanı sıra bol bol okuyabildim ve bu ay dolu dolu her telden bir köşe oluyor Okudum, Bitti… Çayınızı, kahvenizi hazırladıysanız başlayalım…
Görülmeyenler / Roy Jacobsen
Kitabı Ağustos 2016’da almış olmama rağmen okumak için bir türlü elim gitmedi. Aldığım zaman nasıl bir okuma aşkım varsa arka kapakta okuduğum bir iki satır ikna etmişti beni kitabı satın almaya, okuduktan sonra ise bu kitabı niye almışım ki demeden duramadım kendime.
Kitap bir adada yaşayan büyükbaba, baba, anne, hala ve bir kız çocuğundan oluşan bir ailenin hayatını anlatıyor. Konuyu kısaca böyle görünce ilginç bir şeyler okuyacağımı düşünmüştüm ama okuduğum sadece adalı ailenin günlük yaşamı oldu. Kitap benim için oldukça monotondu, sanki her sayfada aynı satırları okuyormuşum gibi hissettim. Şimdiye kadar okuduğum her kitapta en azından bir satır olsun dikkatimi çeken noktalar olmuştu ama bu kitap ne yazık ki benim için zaman kaybıydı. Belki beğenen mutlaka okumalısın diyen vardır ama benim önerebileceğim bir kitap değil.
Adı Aylin / Ayşe Kulin
Ayşe Kulin’in eski kitaplarını seviyorum nedense yeni yazdıklarını okumak gelmiyor içimden, benim kayıbım da olabilir bilmiyorum. Adı Aylin’i ise yıllar önce okuduğumu düşünüyordum, bazen böyle okumadan okumuş olduğumu düşünebiliyorum, çok okumaktan sanırım. Kitabı babamın kitaplığında görünce hadi tekrar okuyayım diyerek aldım elime ve bingo, okumadığımı fark ettim.
Adı Aylin gerçek bir hayat hikayesinden kurgulanmış bir roman, Aylin’in yaşadıkları ise insanı şaşkınlığa uğratacak cinsten… Arka kapak tanıtımında prenseslikten Amerikan ordusuna uzanan bir hayatın romanı diyor ve okurken size ters köşeye yatırıyor. Keyifli, tek solukta okunan klasik bir Ayşe Kulin romanı Adı Aylin. Ayşe Kulin’in kalemini seviyorsanız ve hala okumadıysanız kesin okuyun derim, pişman olmazsınız.
Bütün Beyinli Çocuk / Daniel J. Siegel, Tina Payne Bryson
Son zamanlarda bloglarda çok gördüğüm bu kitabı iyi ki okudum diyerek cümleme başlıyorum. Çocuk gelişimi, eğitimi, davranışı gibi çeşitli konular üzerine yazılmış pek çok kitap okudum ama Ocak ayında okuduğum Bağırmayan Anne Baba Olmak ile Şubat ayında okuduğum Bütün Beyinli Çocuk kitaplarının yeri bende apayrı olacağı kesin.
Çocuk büyütürken karşınıza çıkan problemleri sağ-sol beyin ve alt-üst beyin entegrasyonlarının sağlanarak kolaylıkla nasıl aşılabileceğini var kitapta en kısa özet olarak. Dilinin sadeliği, rahat okunuşu ve anlaşılır örnekleri kitabın bonusu bana göre.
Mantıksal sol beyin ile duygusal sağ beyini çocuklarımızın birlikte kullanmasını sağlayarak ilişkilerinin ve yaşamlarının nasıl dengeli hale gelebileceğini örnekleriyle anlatıyor yazarlar. Kitabı okuduktan sonra ise çoğumuzun sağ ve sol beyini entegre edebilmiş halde yaşamadığını düşünmeye başladım, kendim de dahil olmak üzere. Kitabı, belki de çocuklarımızdan önce kendimizi geliştirebilmek için okumalıyız. Alt-üst beyinde ise alt beyinin ilkel beynimiz olduğunu, üst beynin ise sofistike yani sosyal ve ahlaki beynimiz olduğunu belirtiliyor. Sonraki bölümlerde ise örtük anıların ve farkındalığın çocuklarımızın yaşamına nasıl etkisi olduğunu anlatıyor yazarlar. Bence bu kitabı sadece çocuk yetiştirenler değil, hala beynin bütünlüğünü sağlayamamış herkes okumalı. Kesinlikle tavsiye ediyorum bu kitabı.
Sadeliğin Yasaları / John Maeda
Sadece ismi dolayısıyla okuma listemde yer alan kitap, global şirketlerin rekabette yeni silahları “sadeleşme”yi nasıl kullandıklarını anlatırken bu süreci 10 yasa ile özetliyor. Ve bu yasaların özel hayatımızda da nasıl uygulanabilir olduğunu görüyoruz. Her yerde okuduğumuz Azalt ile başlıyor yasalar, sadeleşme modasından MIT’de tasarım uzmanı olan yazar modayı es geçmemiş kısaca. Kitap içerisinde tasarım dünyasından verilen örnekler ise bilgi dağarcığınızı artıracak nitelikte ancak sadeleşme hakkında yeni bir şey öğrenmek istiyorsanız yanlış kitaba bakıyorsunuz diyebilirim.
Yine de kitabın ilk bölümünde yer alan “Teknoloji ile hayatlarımızı daha dolu yaşıyoruz, ama aynı zamanda da rahatsızlık verecek kadar doluyuz.” Cümlesi beni okumaya ikna etti diyebilirim.
Tanrılar Okulu / Stefan D’Anna
Yine uzun süredir kitaplığımda okunmayı bekleyen bir kitaptı Tanrılar Okulu. Kitap başlangıcında hazırsanız sizi bulacaktır diyor ve bu tarz söylemler dikkatimi çektiği için kitapçıda gördüğüm an almıştım ancak okumak için hazır değilmişim. Neredeyse her satırının altını çizerek okumuş olsam da kitaptan beklediğimi bulamadım diyebilirim.
Ne bekliyordun derseniz, tabi ki de kitabı okuyunca her şeyin mükemmel olacağını düşünmüyordum, tam olarak ne beklediğimi sanırım bilmiyorum. Gözümde çok fazla büyütmüşüm kitabı. Okuyanların bu kitap için hep hayatımın dönüm noktası, iyi ki okudum, tam zamanında okudum tarzı söylemleri olduğu için belki de bende farklı bir şeyler bekledim.
Kitap bir nevi kişisel gelişim kitabı ama tam olarak da o kategoriye girmiyor aslında. Yazarın Dreamer ile karşılaşması ve ondan aldığı hayat dersleri özetle. Kitabın başlangıcı, Dreamer ile ilk karşılaşma anları dikkatimi çekip beni okumaya ikna ettiyse de sonlarına doğru anlatılanlar o kadar ütopik geldi ki zor okudum. Tüm hayatımızın bizim düşümüz olduğunu ve her şeyi değiştirebileceğimizi iddia ediyor yazar. Bir nevi niyet etmekten bahsediyor aslında ama cümleleri bana göre değildi. Belki de benim için doğru zaman değildi, kim bilir?
Ötekileştirmeyen Masallar / James Finn Garner
Her telden okuduğumu söylemiştim bu ay değil mi? Ve işte karşınızda bir masal kitabı, ancak bu kitapta bildiğiniz masallar farklı bir anlatım ile geliyor karşınıza. Klasik masalları, Kırmızı Başlıklı Kız’dan Çirkin Ördek Yavrusu’na kadar 14 masalı, biraz mizahi bir dille, ayrımcılıktan arındırarak ve günümüze uyarlayarak anlatıyor yazar. Pamuk Prenses’in sonunda prenses ve üvey annesi sağlık merkezi işletiyor, düşünün artık 🙂
Masalları okurken birçok yerde yüzünüzde gülümseme oluşurken olayları anlatışı daha bir sevdiriyor kendini. Bir kitaba ayıracak çok değil, 1 saatiniz bile varsa keyifle okuyabilirsiniz kitabı. Herkesin okumasını tavsiye ederim, hem gülümsemek hem de biraz düşünmek için.
Şeker Portakalı / José Mauro De Vasconcelos
Ayın son kitabı ise her kitapseverin kesin okumuş olduğu Şeker Portakalı.
Kitabı yıllar önce okumuştum ve kitabı çok beğendiğimi hatırlıyorum ama ne kadar kendimi zorlarsam zorlayım kitabı anımsayamıyordum. O zaman tekrar okumanın zamanı gelmiş Küçük Zeze’yi diyerek tek solukta okudum diyebilirim.
Zeze’nin kah güldüren kah hüzünlendiren maceralarını okumak içimde tatlı bir tebessüm bıraktı. Zeze’nin acıyı keşfettiği sayfalarda ise keşke büyümeseydin Zeze diyerek iç geçirdim. Tekrar tekrar keyifle okuyacağım kitaplardan biri Şeker Portakalı…
Sözü fazla uzatmaya gerek yok sanırım, kitapla kalın, mutlu kalın… İyi okumalar…
Ah Zeze ..ilk okuduğumda gençtim..ne çok ağlamıştım…
devamını da okuyacak mısınız?
Güneşi UYandıralım…ve bi tane daha onun ismini unuttum şimdi
Başladım bile Güneşi Uyandıralım’ı okumaya, arkasından da Delifişek gelecek 🙂
Merhaba (#128587#) Sade yaşam konusunda yazınızda verdiğiniz faydalı bilgiler için teşekkür ederim. (#128154#) Yaklaşık 2 senedir, sade yaşamı ben de hayatıma uygulamaya ve oluşturduğum bu sade düzeni korumaya çalışıyorum. ‘’Sadeliğin Yasaları’’ kitabıyla ilgili yazmış olduğum blog yazıma https://www.tarz2.com/sadeligin-yasalari linkinden ulaşabilirsiniz. (#128080#) Yazılarınızın devamının gelmesi dileklerimle, keyifli okumalar dilerim. (#128522#)