İşler güçler, bahar yorgunluğu derken yazamaz oldum bloga, 2018 hedeflerimden biri daha sık yazmaktı ama bu aralar yine zaman bulamama bahanesinin arkasına saklanır oldum. Yazmaya zaman yaratamasam da hala okumaya bol bol zaman bulabiliyorum 🙂 Ve biraz daha ertelemeden Nisan ayında neler okudum yazmaya geldim, hazır zaman bulmuşken başlıyorum:
Düşünceler / Marcus Aurelius
İlk kitabım YKY kitap evinde karşıma çıkan, M.S. 121-180 yılları arasında yaşamış olan ve 40 yaşında tahta çıkarak Roma imparatoru olan Marcus Aurelius’a ait Düşünceler kitabı oldu. Kitap imparatorun kendi için yazmış olduğu bir çeşit günlük aslında, ancak stoacı felsefenin etkisinde olan imparatordan öğrenecek çok şey var diyebilirim.
İmparatorun hayatı sorgulaması, kendisine öğütleri hala günümüzde de bence geçerliliğini koruyan konular. Kitaptan minik bir alıntı:
“Olmayan şeyleri, varmışlar gibi düşünme, var olan şeyler arasından en hoşuna gidenleri seç, eğer olmasalardı, onları nasıl isteyeceğini düşün. Ama sahip olmaktan mutluluk duyduğun şeyleri aşırı değerlendirmemeye alıştır kendini; yoksa bir gün onları yitirirsen sarsılırsın.”
Felsefe kitaplarını sevmediğimi düşünürdüm ancak karşıma çıkan kitaplardan mı yoksa az biraz olgunlaşmaya başladığımdan mı bilinmez hoşuma gidiyor artık felsefe okumak. Benim gibi felsefe kitaplarından uzak duranlardansanız, Düşünceler yavaş bir geçiş kitabı olabilir sizin için de.
Momo / Michael Ende
Felsefeye giriş kitabımdan sonra hayat sorgulamasından biraz uzak durayım diyerek aylar önce aldığım Momo’yu okumaya karar verdim ikinci kitap olarak. Momo aslında bir çocuk kitabı ama bence kitap okumayı seven her yaştan kişiyi etkisi altına alır. Okumaya kendimi çok zor ikna ettim ama tek sebebi okuyup bitirmek istememdi, bende de böyle bir gariplik var ne yapalım 🙂 Sadece hızlı okumamak adına her akşam yalnızca bir bölüm okumaya karar verdim ama kitabın etkisiyle bu kararımı çok uyguladığımı söyleyemesem de son sayfasına kadar tadı damağımda kalan bir kitap olduğunu söyleyebilirim.
Bu kadar kitaba olan aşkımı anlattım biraz da kitaptan bahsetsem iyi olur sanırım: kitabın kahramanı Momo evsiz ve çok akıllı bir çocuk. Momo’nun mücadele ettiği Duman Adamlar ise zaman hırsızları; insanlardan zamanlarını alıyorlar. Kitap 1972 yılında yazılmış ama insanların kendilerine ait zamanlarını Duman Adamlara verdikten sonra ki yaşamları sanki günümüzü tasvir ediyordu: hiç bir şey için zaman bulamayan, her zaman sahip olduğundan daha fazlasını isteyen, en yakınlarını sevmek için bile zaman ayıramayan insan topluluğu.
Çocuk kitabı olmasına rağmen herkesin keyifle okuyabileceği ve kendine pay çıkarabileceği bir kitap olduğuna inanıyorum, bence bu kitabı okumak için zamanını ayırın, pişman olmazsınız.
Abartılmış Annelik Bastırılmış Kadınlık / Orna Donath
Bu kitabı kitapçıda ilk gördüğümde önce kapağına vuruldum, sonra arka kapağında yazan “Anne olmak kolay mı? Hele bu devirde! Sürekli nasıl davranmamız gerektiğini anlatan uzmanlar, en ufak bir sabırsızlık ifadesinde bile kötü anne damgası yapıştıran bir toplum, kayıtsız babalar ve her şeye rağmen mutlak bir iyilikle beklentisizce büyütülmeye çalışılan çocuklar…” cümleleri beni kitabı okumaya ikna etti.
Ancak kitap arka kapağında yazılanlardan çok daha fazlasıymış, İsrail’de anne olmaktan pişman olan kadınları anlatan bir araştırmaymış. İlk sayfalarında depresif geldi kitap okumak istemedim, yazarın konuyu nereye bağlayacağını merak ederek okumaya devam ettim. Yazarın kendi düşüncelerini içeren bu araştırma kitabını çocuk istiyor muyum acaba diye kendini sorgulayanların okumasını tavsiye ederim ama okurken çocuklu hayattan tamamen soğuyabilir ve çocuksuz bir hayatım olsun diyebilirsiniz ne yazık ki sadece olumsuz yönlere odaklanmış ve tek bir yönden bakıyor yazar anneliğe; hiç kimsenin annesi olmak istemeyen ama anne olmuş kadınların gözünden… Anneliğe, bana hiç uymayan farklı bir bakış açısı kısacası ama çocuk sahibi olmak istemeyenleri daha rahat anlayabilmemi sağladı diyebilirim.
Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı / Mark Manson
Yoğun geçen bir iş sabahının ardından soluğu kitapçıda aldığım öğle arasında karşıma çıktı Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı kitabı. Aslında her gidişimde görüyordum ama bu seferki karşılaşma anımız tam zamanındaydı: işi niye bu kadar kafaya takıyordum ki, işimi yapıp evime gitmeliydim… İşte bu düşünceyle okumaya başladım kitabı.
Kitabın yazarı Amerikalı bir blog yazarı ve kitabı okurken blog okuyormuşsunuz hissi peşinizi bırakmıyor. Öncelikle kişisel gelişime ve bloglara meraklıysanız kitabı severek okuyacağını söyleyebilirim. Kitabı birçok kişisel gelişim kitabından ayıran özellik ise yazarın insanların mutlu olabilmek için sürekli pozitif düşünmeleri gerekmediğini, hayatta aksiliklerle ve zorluklarla karşılaşabileceğimizi ve bu sorunlarla başa çıkma yöntemlerini farklı bir şekilde anlatıyor oluşu.
Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı; çabalama, mutluluk bir sorundur, özel değilsiniz, ıstırap çekmenin değeri, seçim sizindir, her konuda yanılırsınız, başarısızlık ilerlemektir, hayır demenin önemi ve ölürsünüz başlıklarıyla dokuz bölümden oluşuyor. Başlıklar sanırım kitap hakkında birazcık ipucu vermiştir. Eğer kişisel gelişim kitaplarını seviyorsanız bu kitabı da zevkle okursunuz.
İkinci Hayatın Tek Bir Hayatın Olduğunu Anladığında Başlar / Raphaelle Giordano
Severek okuduğum kafaya takmama sanatından sonra bir roman okumayı planladım ama seçtiğim kitap yine kişisel gelişim tadındaydı. Kişisel gelişimle ilgili çeşitli önerileri romanın kahramanı Camille’in kendi hayatına uygulamasını ve sonunda mutlu olacağı hayatı keşfetmesini okuyoruz kitapta.
Romanın kahramanı birden bire önerileri uygulamaya karar vermiyor tabiki, şans eseri karşılaştığı bir rutinologun önerileri doğrultusunda yapıyor her şeyi. Pes edeceği noktalarda birden rutinolog devreye giriyor. Rutinolog nedir dediğinizi duyar gibiyim; yazarın yarattığı, rutin hayatını değiştirmenize destek olan bir meslek, bir nevi psikolog.
Kitap, takip ettiğim blogların hemen hemen hepsinde tavsiye ediliyordu ve bende keyifle okudum. Ancak çoğu okuyanın dediği gibi başucu kitabım olacağını hiç düşünmüyorum. Kişisel gelişim kitaplarını seviyorsanız keyifle okursunuz, kafamı yormasın rahat okunsun diyorsanız da çerez bir roman olarak tavsiye ederim.
Delifişek / José Mauro De Vasconcelos
Nisan ayının son kitabı ise Şeker Portakalı Zeze’nin gençlik ve ilk yetişkinlik dönemini okuduğumuz Delifişek oldu. Delifişek bir günde okuyabileceğiniz kısacık bir kitap ancak bana Şeker Portakalı’nı okuduğumdaki zevki vermedi. Okurken sanki “yazılmış olsun da nasıl olursa olsun” mantığıyla yazılan bir kitap okuyormuşum gibi hissettim.
Bu kitapta önceki kitaplarda olduğu gibi Zeze’nin bir hayali arkadaşı yok, gerçek hayatta yaşadıkları var. Detaya girilmeden anlatılan aşk, yüzme ve babasıyla ilişkileri var, zaten detay olsa o kadar kısa olamazdı.
Bana göre Güneşi Uyandıralım ile bitmeliydi Zeze’nin maceraları, bir kitap eleştirmeni değilim, bu kitabı eleştirmek de haddime değil ama beğenmedim Delifişek’i. Sadece sonunu merak ettiğim için okudum, Güneşi Uyandıralım kitabıyla kalın derim ama zevkler tartışılmaz belki de siz çok beğenirsiniz…
Kitapla kalın, mutlu kalın… İyi okumalar…