Geçen yıl öğle arasında işyerimi yakın yerleri keşfedelim, sergilere gidelim demiştik arkadaşlarla ama İzmir Ahmet Piriştina Kent Arşivi ziyaretimizden sonra sıcaklar başlayınca, sıcakta yemeğe çıkmaya bile üşenir olmuştuk. Sonra yağmur var, hava soğuk diyerek keşif ruhumuzu uykuya yatırmıştık. Bugün sabah vapurda fotoğraf çekmeyi çok seven arkadaşımla konuşurken öğle arasında oyuncak müzesine gidelim, hem de fotoğraf çekeriz dedik ve dediğimizi de yaptık 🙂
Konak Oyun ve Oyuncak Müzesi olarak geçiyor ismi ve Varyant’ta yer alıyor müze. İki kattan oluşan müze açıkçası Nürnberg’de gezdiğim oyuncak müzesinden sonra bana çok boş geldi. Müzede yer alan oyuncaklardan çok müzenin bahçesine ve duvarlarına yerleştirilmiş çocuk heykelleri dikkatimi çekti. Müzede Sunay Akın koleksiyonu olan parçalar gerçekten görülmeye değerdi bence, diğer sergilenenler ise oyuncaktan çok birer bibloydu sanki. Her oyuncağın fotoğrafını çekmedim ama çektiğim birkaç kareyi sizlerle paylaşayım:
Oyuncak müzesinden çıktıktan sonra ise Varyant’ta manzara mükemmeldi, keşke fotoğrafçıların tabiriyle, mavi saatte orada olabilseydik, bilmeyenler için güneş battıktan hemen sonraki maviliğe mavi saat deniyor… Mavi saatte İzmir’i fotoğraflamak bir başka güzel olur diye düşünüyorum. Müzeyi gezip çıktıktan sonra daha mesaimizin başlamasına yarım saat olduğunu görünce ordu evinin arasındaki merdivenlerden Konak Meydanına indik, inerken kendimi bir an başka bir yerdeymiş gibi hissettim. Tabi Konak meydanına inince bu hissiniz kayboluyor ama olsun 🙂
İzmir’de yaşıyorsanız alın çocuğunuzu mutlaka oyuncak müzesine götürün diyemeyeceğim ama yine de bu tarz müzelerin artmasını istiyorsak bence ziyaret etmeliyiz. Müzenin girişinin ücretsiz olduğunu da özellikle belirtmeliyim, gidince zamanınız dışında bir şey kaybetmezsiniz. Oyuncaklar bana oyuncak müzesi için yetersiz geldi evet, ancak düşününce geçmişimizde belirli bir kesimin dışında oyuncağa sahip olanlar çok az değil miydi?
Babam anlatır hep, tellerden kendimize araba, eski gazetelerden top yapardık diye. Oyuncaklar yerine birbirleriyle oynayan, oyuncaklarını yeri geldiğinde kendileri yapan çocukların olduğu bir toplumda müzede oyuncak sayısının çok olmasını beklemek yanış olur sanırım. Belki de nereden nereye geldiğimizi anlatmak için götürmeliyiz çocuklarımızı. En azından, müzenin duvarlarında oyun oynayan çocuk heykellerinin ne yaptıklarını sorduklarında bizim ev kuşları, onlara bir zamanlar sokaklarda oyun oynandığını söyleriz. Meraklı olan ev kuşlarımıza körebe, saklambaç, yakar top, seksek, ip atlama, dokuztaş ve aklıma gelmeyen birçok sokak oyununun nasıl oynandığını anlatırız, olmaz mı?