Aradan günler, aylar geçti… En son bir hikaye yazıp uzaklaşmışım buralardan… Aslında uzaklaşmaya niyetim yoktu; düzenli yazmayı alışkanlık haline getirmiş, bol bol yazarım dediğim bir dönemdeydim. Tabii unuttuğum küçük bir detay vardı: biz taşındık 🙂
Her sene aralık ayında yıl nasıl geçti, neler okudum, nereleri gezdim diye kendime bir yazı yazardım, bu sene onu bile yazamadım. Taşınmanın böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim. Türkiye’deyken de taşınmıştım ama nakliye firmaları sayesinde oldukça kolay olmuştu. Burada her işi kendimiz yapmamız yorucuydu.
Nakliye firması yok muydu, dediğinizi duyar gibiyim. Var, olmaz olur mu? Ama bizim nakliye firması ile taşınacak kadar çok eşyamız olmadığından gerek duymadık. Büyük bir araç kiralayıp kendimiz halletmeyi tercih ettik. Ve her şeyi kendin yapınca olay çok yorucu oluyormuş. Eşyaları topla, kutula, kutuları taşı, kutuları aç, eşyaları yerleştir… Dolap olmadığı için bazıları hala kutuda olsun, giysilerin valizlerde ya da hurçlarda… İşte asıl yorucu kısım bence bu nokta: dolap olmaması… Onun da olmasını dört gözle bekliyoruz.
Ne yani yazmama sebebin fiziksel yorgunluk mu?
Fiziksel yorgunluk değil tabiki de, sonuçta dinlenirsin geçer. Ama mental yorgunluk beni tamamen tembelleştirdi. Taşındığımızdan beri eşya yerleştirmek ve yemek yapmak dışında hiçbir şey yapamıyorum. Haftada bir kitap okuyan ben, onu bile yapamaz hale geldim. Okuyorum ama eski hızımda değil ve odağım çok çabuk dağılıyor. Bazen aynı cümleyi tekrar tekrar okurken buluyorum kendimi. Yeni hobim illüstrasyon nerelerde kaldı ondan bile haberim yok. Eski hobim kanaviçelerim nerede biliyorum ama elime alamadım. Sabah yürüyüşlerimi bile yapamaz oldum. Yaptığım tek şey elime telefonu alıp saçma sapan oyunlar oynamak oldu. Ve sosyal medya, paylaşım yapmasam da oradayım.
Bu sabah, elvan kendine yüklenmeyi bıraksan iyi olur, demeye karar verdim. Çünkü tüm gün elimde telefon olunca gün sonunda “evet, aferin tüm zamanını telefonla öldürdün, orada vakit harcayacağına iki sayfa kitap okusaydın, resim yapsaydın…” diye başlayan cümleler kurmaya başladım. Ve bunun bana bir yararı olmuyor. Sadece kendime yükleniyorum. Belki de biraz beynimin boş işlerle uğraşıp nefes almaya ihtiyacı vardır.
Niye mutlaka somut bir şey elde etmek zorundayım?
Kişisel gelişim, hedefler, yavaşlama, odaklanma ve benzeri tarzlarda çokça kitap okudum. Ara ara okumaya da devam ediyorum, genelde bu tarz aydınlanmalarım böyle kitapları okuduktan sonra ortaya çıkar. Bu kez bir kitap değil bir yoga seansı vesile oldu.
Çok sevdiğim bir ablamın yoga eğitmenliğine başladığını öğrendim, dün akşam da ilk staj dersi vardı. Duyurusunu görünce katılmak istedim, çok yavaş ve sakin bir seanstı. Seansın sonundaki nefes bölümünde ise bu aydınlanmamı yaşadım işte. Neden kendime yükleniyordum ki, bu aralar ihtiyacım zamanımı öldürmek belki de. Bir şeylere yetişmeye çalışmadan, bir şeyleri oldurmaya çalışmadan, taşınmanın stresini boş işler yaparak üzerimden atmak.
Sonra da bu yazı çıktı işte ortaya. Belki siz de benim gibi bir şeylerin stresini telefonda oyun oynayarak, sosyal medyada gezinerek atıyorsunuzdur. Yalnız değiliz, hepimiz aynıyız. Sadece mükemmel olmamız gerektiğinin, boş zamanlarımızı boşa! harcamamız gerektiğini çok fazla duyuyoruz. Etrafı boş verelim, sadece kendimizi dinleyelim. Eğer gerçekten telefonla zaman öldürdüğünüzü düşünüyorsanız benim gibi, kendinize sorun neden ona sığındım diye. Cevabı duyunca çözümü de bulursunuz 😉
Ve tekrar arayı uzatmadan yazmayı diliyorum kendime…
Görüşürüz…