Gecikmiş hafta sonu gezimizle merhaba… İsveç’ten döndükten sonra yerimizde duramadık ve ne zamandır görmek istediğim Vianden’e gittik. Lüksemburg’un mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri olan Vianden Kalesi gezi rotamızı belirledi diyebilirim.
11. yüzyıldan kalma Roma kalesinin üzerine inşa edilen kale Avrupa’daki gotik mimarinin örneklerinden sayılıyormuş. 1820 yılına kadar ayakta kalmayı başarmış kaleyi, dönemin Hollanda kralı parça parça satınca harabeye dönmüş ve 1977 yılına kadar harabe halindeymiş. Daha sonra yenilenen kale bölgenin ve Avrupa’nın önemli bir anıtı olarak yerini almış.
Kalenin tarihi kısaca böyle, gezerken ise bu kadar önemli olduğunu belirtiğiniz anıt neden bu kadar boş diye kendime sordum açıkçası. Kalenin büyük bir salonu restorasyonunun nasıl yapıldığına ayrılmış, aşama aşama fotoğraflamışlar, onun yerine dönemin eşyalarını sergileseler çok daha güzel olurdu ama 1820’deki satıştan ellerinde bir şey kalmamış herhalde. Şaka bir yana kalenin mimari yapısı gerçekten görülmeye değer. O dönemin yaşantısını anlatansa 4-5 oda var, onlar da beni tatmin etmedi. Kalenin manzarasını görmek ve fotoğraf çekmek çok daha fazla keyif verdi bana.
Kaleyi gezdikten sonra rotamızı nehir kenarına çevirdik, nehir kenarında biraz yürüyüş ve gördüğüm doğa kaleden çok daha fazla hoşuma gitti. Vianden’in ormanlarını yukarıdan görmenin en keyifli yanı ise teleferikle yukarı çıkmakmış. Ancak başlayan yağmur ve kaleyi gezmenin verdiği yorgunlukla bu deneyimi yaşayamadık ve başka zamana dedik.
Sözün özü, Lüksemburg’a gelmeyi düşünüyor ve nereleri gezsem diyorsanız bu kalenin içini gezmeyi planlarınıza koymayın derim ama doğası kesinlikle görülmeye değer… Başka bir keşifte görüşmek üzere…