Geçen gün kuzenim sordu bu soruyu bana, en sevdiğin kitap hangisi diye… Sorunun arkasından ilk cevabım kitap değil ama en sevdiğim yazarlar var oldu. Daha cevabı verirken doğru cevabın bu olmadığını biliyordum. Size en sevdiğiniz kitap soruluyor, siz yazarlar diyorsunuz; doğru cevap olmadığı kesindi. Biraz düşündüm, benim en sevdiğim kitap hangisiydi? Sonra bir anda aklıma Gülten Dayıoğlu’nun kitabı Midas Kartalı’nın Gözü geldi, benim en sevdiğim kitap bu olmalıydı, çünkü bana okuma aşkını aşılayan kitaptı.
Ya ilkokulun son yılıydı ya da ortaokul sıraları, zamanından tam olarak emin değilim ama kitabı görüşümü çok iyi hatırlıyorum. Şimdi her yerde mantar gibi türemiş olan süper marketlerden birine gitmiştik, benim çocukluğumda İzmir’de sayılıydı o süpermarketler ve oraya gitmek ödül gibiydi. Düşünsenize ufacıksınız ve isteyebileceğiniz her şeyi barındıran bir yer; çikolata, oyuncak, ıvır zıvır ve kitap… Neyse bir gün kitapların olduğu bölüme bakarken Midas Kartalı’nın Gözü kitabını görmüştüm, kitabın kapağında yer alan, denizden çıkan iki çocuk ve arkalarında garip bir heykel; elime alıp hemen babamın yanına gittim, bu kitabı alabilir miyiz diye. Babam belki hatırlamaz, ama cevabı hala kelimesi kelimesine aklımda; bana evde okumadığın kitaplarını oku önce demişti, bunu okumak istediğimi söylediğimde ise yelkenleri suya indirip almıştı. Alırken ama bir kez daha söylemişti; bu kitabı da okumazsan bir daha sana kitap almam diye.
Bir daha kitap almam tehdidi o zaman okumayı çok da sevmeyen benim için biraz boş bir tehditmiş aslında, onu da büyüyünce anladım. Kitabı soluksuz mu okudum, uzun zamana yayarak mı okudum hatırlamıyorum, ancak kitabı bitirdiğimde yaşadığım mutluluğu hatırlıyorum, şimdilerde sürükleyici bir romanı okuyup bitirdiğimdeki mutlulukla eş değerdi. O günden sonra kitaplar hayatım oldu demek isterdim ancak yine olamadı. Uzunca bir süre belki de yanlış kitap seçimlerinden dolayı, okuduğum başka hiçbir kitaptan aynı zevki alamadım. Sonra lisede bir gün Gülten Dayıoğlu okulumuza imza gününe geldi, o zaman elimde çocuk kitabı Midas Kartalı’nın Gözü’nü imzalatmaya utandığımdan, o dönemde yeni yazmış olduğu gençlik romanı Sekizinci Renk’i alıp imzalatmıştım. Şimdi diyorum ki keşke o çocuk kitabını imzalatsaymışım, bana okumayı sevdiren kitap olarak…
Sekizinci Renk ise benim için ikinci bir kilometre taşı oldu, o zaman anladım ki ben sürükleyici romanlardan, yaşanmış ya da yaşanma olasılığı olabilecek gerçeğe dayalı romanlardan hoşlanıyorum. İşte asıl okuma aşkım o zaman başladı, lise yıllarında bulabildiğim aşk ve gerilim romanları okudum sanırım. Üniversite yıllarında ise sadece aşk ve gerilimin yetmeyeceğini farklı tarzları da okumam gerektiğini fark ettim. Şimdi rahatlıkla söyleyebilirim ki zamanımın yettiği kadar kitap kurduyum. Artık sadece aşk ve gerilim romanları okumak bana yetmiyor, farklı yazarları, farklı tarzları okumanın da keyfine varmak istiyorum. Klasikleri, farklı yazarları, yeni yazarları keşfetmek istiyorum. 2016’da sadece 4 klasik okudum ama çok sayıda daha önce okumadığım yazarların kitaplarını okudum. Sanırım asıl şimdi iyi bir okuyucu olmaya başladım.
Yazının ana fikrine gelirsek, bu kadar yazdıktan sonra eminim ki benim en sevdiğim kitap Midas Kartalı’nın Gözleri… Peki sizin en sevdiğiniz kitap hangisi?
Kafama birkaç kitap geldi…………………
tek seçim yapmalıyım…
Şeker Portakalı diyeyim 🙂
o da çok güzel bir kitaptı 🙂