Dört tane masa ve 8 sandalyeden oluşan küçücük bir kafeydi her sabah kahvesini aldığı dükkan. Kafenin içerisindeki hiç bir eşyadan 2 tane yoktu: aynı masada bulunan 2 sandalye bile birbirinden farklıydı. Her bir eşya özenle tek tek eskicilerden alınmıştı, fincanlar bile aynı değildi.
Bu sıradışı dükkan her kahveye ise küçük bir not eklerdi, kimine bir söz kimine bir soru. Bugün onun payına bir soru gelmişti: hayatındaki en büyük eksiklik ne?
Her zaman kahvesini alıp yoluna devam ederdi, bugünün sorusu ise ona bir anda farkettirdi ki hayatında en büyük eksiklik kendisi için zamanının olmamasıydı. Öyle ya, herkesin her şeyiydi ama kendisi için hiç bir şeydi, en çok keyif aldığı kahveyi bile yolda giderken hızlıca içerdi.
Bugün değişiklik yapıp dükkandan çıkmadı ve her biri birbirinden farklı sandalyelerden turuncu renkli olana oturarak kahvesini yudumlamaya başladı. Gözlerini kapatıp tüm dikkatini kahvesine verdiği sırada yanında birinin durduğunu hissederek gözlerini açtı:
Dükkanın sahibi yanındaydı, rahatsız etmek istemediğine dair bir şeyler söyledikten sonra uzaklaştı ama söyledikleri bir rüya aleminden gelir gibiydi… Kahvesinden son yudumu aldıktan sonra ise ne kadar süre orada oturup kahvesini yudumlamıştı farkında bile değildi.
Ertesi gün kahve keyfi için evden erken çıkmaya karar verdi. Dükkana geldiğinde fincanda içmek istediğini söylemesine gerek kalmadan zarif bir fincanın içindeydi kahvesi, bu sefer mor renkli sandalyede kahvesini yudumladı.
Her gün farklı bir sandalyede, farklı bir fincanda içtiği kahvelerin tadına doyamıyordu ama o çok sevdiği notlar yoktu artık. Dükkan sahibine sormaya karar verdiği gün ise kahvesinin yanında bir defter ve kalem vardı. Defterin sayfasını merakla çevirdi; boş bir defterle karşılaştı, sanki aralarda birşey olabilirmiş gibi son sayfasına kadar tek tek baktı ve beklediği notu son sayfada gördü:
“Hayatındaki en büyük eksiklik sence sadece kendine ait zaman mı? Yoksa bu bir bahane mi? Hadi ilk sayfaya git ve anlatmaya başla…”
Kahvecinin aklından geçenleri nasıl bildiğini sorgulamadan sanki göreviymiş gibi hevesle eline kalemi aldı ve yazmaya başladı. O günden beri kahve yazılarının eşlikçisi oldu, yazdıkça ise hayatını olduğu gibi sevdiğinin farkına vardı: ne eksik, ne de fazla…
**Hikayelerime biraz ara vermiş olsam da 30 kelime, 30 yazı serisi devam ediyor.
Yeni kelime, tilki… Bu sefer arayı uzatmamaya çalışacağım 🙂
Yine çook keyifli♥️
Yaa çok sevindim beğenmene 🥰