Ekran mı Yazmak mı?

white notebook and yellow pencil

Bağımlılığımı yazmaya geldim bu sefer… Eylül’de Bitti derken bahsetmiştim küçücük, bu ay oyun bağımlısı oldum diye. Ekim ayında ise az da olsa bağımlılığımı azaltmaya başladığımı fark ettim. Elim, her boş kaldığında yine telefona gidiyor ama bir farkla bu sefer oyunlara değil, notlarıma giriyorum.

Evet, sondan başladım sanki, hadi en başından alalım…

Eylül ayında bildiğiniz oyun bağımlısı haline gelmiştim, oynadığım oyunlar kare karalamaca ve bir ev dekorasyon oyunu. Eylül sonlarına doğru bir de kelime oyunu eklendi bunlara. Az buz değil günlük ortalama 4 saatimi oyunlarla geçirdiğimi fark ettim. Telefona koyduğum sınır da bir işe yaramıyordu, çünkü sınırı yok say deme seçeneğim vardı. Akşamları da izlediğim diziler eklenince tam bir ekran bağımlısı haline gelmiştim. Neyse ki kitaplarım vardı, en azından yatmadan önce okuma alışkanlığım devam ediyordu. Ama gün içerisinde dinlenmek için koltuğuma oturduğum an telefonu elime almak hiç hoşuma gitmemeye başladı. Bu halimi sevmedim.

Kendime bu böyle olmaz elvan derken, değiştirmek için herhangi bir çaba harcamıyordum. Sonra bir gün sevgili Özlem Hanım’ın hesabına denk geldim instagramda, diyordu ki ‘Yazmak için yazmak gerek’. Bende yazmak istiyorum, en azından her hafta bir blog yazısı yazayım, arada hikayelerimi de eklerim belki diye düşündüm ve takibe başladım kendisini. Eylül sonunda ise Özlem Hanım takipçilerini bir challenge’a davet etti, bizlere #ekimdeyazmakgerek2024 ve ekim ayı boyunca her gün yazalım, dedi. Farkında olmadan aradığım motivasyonu bulmuştum. Şimdi kendimize gerçekleştirilebilir bir hedef vererek her gün yazmaya çalışıyoruz. Kimi katılımcı romanını yazıyor, kimisi hikâye, kimisi sadece yazma alışkanlığı kazanmaya çalışıyor. Yazdıklarını isteyenler paylaşıyor, isteyenler kendine saklıyor. Hedefini gerçekleştirenler için de mini bir workshop hediyesi var Özlem Hanım’ın.

Yazmak bir alışkanlık olabilir mi?

İşte bu challenge sayesinde oyun bağımlılığım azaldı, kendime her gün 450 kelime hedefi verdim. Sayıyı belirlerken yazarım ya ne olacak ki diye düşünmüştüm, yazdığım hikayelerin çoğu bu kelime sayısından fazlaydı. Ve başlarken her gün bir hikâye yazarım, ne güzel olur dedim. Gel gör ki her gün yeni bir şeyler yazabilmek hiç o kadar kolay değilmiş. Bazen blog için yazdım, tıpkı bu yazı gibi. Bazen yayınlamaya değer bir hikâye yazıp substack hesabımda yayımladım. Bazılarının ise bir köşede demlenmeye ihtiyacı var sanki. Belki birkaç ay sonra ortaya çıkarlar.

Her gün yazma disiplinini oluşturabilmek ise sandığımdan çok daha zormuş. Çünkü sessiz bir ortamda yazmayı seviyorum, ancak öyle motive olabiliyorum, bölünmemeliyim. Böyle söylüyordum kendime. Aslında kendime uydurduğum bir bahane olduğunu gördüm, kendime kaytarabilmek için yarattığım bir bahane. Çoğu yazıma telefonumun notlar bölümüne otobüste yazarak başladım. Başlangıçları notlarda olup devamı bilgisayarda geldi. Henüz dokuz gün gibi kısa bir süre olmasına rağmen fark ediyorum ki her gün aynı saatte bilgisayarın başına geçebilirsem kelimeler akıp gidiyor. Bilgisayarı açma şansım olmaz da sadece telefona not alırsam başlangıcında kalıyor. Ancak bilgisayarı açarsam devamı gelebiliyor.

Bağımlılığımı yazmaya geldim dedim ama daha çok nasıl yazıyorum dedim sanki. Çünkü yazarak kurtuluyorum, yazmaya ayırdığım zamanlarda oyunlar hiç aklıma gelmiyor. Yazıp bitirdikten sonra ise canım ekrana bakmak istemiyor. Aslında bağımlılığımı yazmakla yeniyorum diyebilirim. Siz de ekrana bağımlı mısınız? Bağımlılığı azaltmak için önerileriniz var mı? Yorumlarda buluşalım 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir