Ekim’in 4. Haftası

Haftam nasıl geçti anlatmaya geldim; nasıl geçtiğini anlayamadığım bir hafta oldu. Hatta Cuma yazmak istediğim yazım bugüne kaldı. Rüzgâr gibi geçti sanki 🙂 Bu aralar nedense zaman ayrı bir hızlı akıyor gibi geliyor. Baksanıza ekim ayının sonuna da gelmişiz… Neyse şimdi konuyu dağıtmayalım 🙂

Geçen hafta pazartesiyi kitap kulübümüzün toplantısıyla açtık. Her ay bir kitap okuyup, okuma hızımıza göre ay sonunda toplanıp hep birlikte kitabı konuşuyoruz. Çoğu zamanda kitapla başlayıp nasıl geçtiğini anlayamadığımız muhabbetin keyfini çıkarıyoruz. Bu ayın kitabı Bizimle Başladı, Bizimle Bitti idi. Ne yazık ki bu sefer kitabı okuyamadan toplantıya katıldım. Okumak istesem de bulduğum PDF’nin çevirisi çok kötüydü. Mesela ana karakter Lily’nin adını çoğu yerde Zambak diye yazmışlar, kitaptan hiç zevk almadım. Öyle olunca da zamanımı ona harcamak istemedim.

Ee sen bu hafta ne okudun?

Kirpinin Zarafeti’ni bitirdim 🙂 O da online kitap kulübümüzün Ekim ayı kitabıydı. Aslında iki sene önce okumuştum kitabı, hatırlamadığımı fark ettim. İlk okuduğumda çok uzun sürede okumuştum yine öyle oldu. Yazarın tarzını sevdim, merak da ettirdi ama nedense elimden bırakmadan okuduğum bir kitap olamadı. Hep 5-10 sayfa okuyup kenara koydum. Kitap içerisinde sinema filmlerine, tablolara ve edebi çalışmalara bol miktarda gönderme var. Felsefe, sınıfsal ve kişisel fikir ayrılıkları işleniyor romanda, belki de bu tema yormuştur beni. Kitapta iki anlatıcı olması ise bence kitaba okunabilir bir tat katmış. 12 yaşındaki Paloma, günlük tarzında olayları ve fikirlerini anlatırken, kapıcı Renée’nin hikayesi birinci ağızdan anlatılıyor. Kitabın konusuna gelecek olursak, Paloma ve  Renée’nin hikayesi diyebiliriz. Paloma zekasını saklamaya çalışırken Renée edebiyat ve felsefe konusunda kendisini geliştirmesini gizlemeye çalışıyor ve bu ikilinin hayatından bir bölümü okuyoruz.

Kirpinin Zarafeti ile eş zamanlı Martin Eden’i okumaya devam ediyorum. İlk defa bu ay sadece bir kitap bitirdim. Martin Eden ay sonuna kadar bitmez sanırım. Ve böyle sindirerek yavaş yavaş okumayı da özlemişim.

Akşamları ne yaptın, yine dizelere devam mı?

Evet, akşamları favori etkinliğim dizi seyretmek 🙂 Bu hafta Citadel ve Bodkin’i bitidim.

Geçen hafta Citadel-Diana’yı izlediğimden bahsetmiştim. Onu çok beğenince yeni haftaya Citadel dizisi ile başladım. Casus dizilerini sevdiğimden ve Diana’yı sevince hiç düşünmeden başladım Citadel’e ama çok da sevmedim. Fazla klişe hissettirdi hikaye; insanların güvenliğini sağlamaya çalışan casus teşkilatı ve dünyayı manipüle eden sendika Manticore arasındaki savaşda ne hikmetse sadece en iyi iki ajan hayatta kalıyor ve hafızaları siliniyor. Sonra hayatta kalan casus teşkilatının beyni bunları buluyor falan. Aksiyonları izlemesini keyifli kıldı bana göre. 6 bölümlük bir sezon olunca 2-3 gecede bitti izlemesi.

Sonra netflixde karşıma çıkan Bodkin’e başladım. O da 7 bölümlük bir gerilim dizisi. Aslında başlarken neyle karşılaşacağımı bilmiyordum, fragmanında inatçı bir gazateci ve suç meraklısı bir podcast yapımcısının İrlanda’nın bir kasabasında tuhaf bir vakayı araştırır diyor. Bilgi vermek istemeyen Bodkin kasabası sakinleri ve kaybolan üç kişi hakkında bilgi toplama denemelerini izliyoruz dizide. Fragmanı izlerken çok ilgimi çekmemişti, hatta başlarken izleyecek bir şey bulamayınca başlayım bari demiştim. Ama merakla izledim ve iki gecede bitirdim 7 bölümü. Gerilim severseniz bu diziyi tavsiye ederim.

Peki dizi, kitap aynen devam kanaviçelere ne oldu?

Aylar sonra kanaviçemi elime aldım, aslında küçük çarpılarımı özlediğimi fark ettim. Sadece tek sorunum gün ışığında yapabiliyor olmak. Yaptığım şablonda 54 renk ve 22 adet karışım var yani toplamda en az 76 kere ip değiştireceğim anlamına geliyor bu. Ve renk tonları birbirine çok yakın. Bu kadar renkli bir şablon seçtiğim yetmezmiş gibi bir de küçük delikli bir kumaş seçmişim. Kumaşda gün ışığı dışında işlemeyi inanılmaz derecede zorlaştırıyor. Gündüz boş kaldığım an elime alabiliyorum küçük çarpılarımı, umarım 2024 bitmeden bitirmiş olurum.

Dizi, kitap, kanaviçe… O zaman bu hafta yazmaya çok zaman ayıramadın…

Bu hafta çok istikrarlıydım diyebilirim, cumaya kadar 🙂 Haftanın ilk dört günü kendime verdiğim kelime hedefini tutturdum. Cuma günü ise yoğun bir gündü, bilgisayar başına geçemedim. Geçen hafta yazarken çok keyif aldığım bir hikaye yazdım ve onu Substack hesabımda yayınladım. Kısırdöngü isimli hikayem akşama ne pişirsem sorusunu anlatıyor. O hikayeyi yazarken resmen aşka geldim, uzun süredir yazdığım bir hikayeyi bu kadar çok beğenmemiştim.

Substack demişken, ona da üye olabilirsiniz. Orada sadece hikayelerimi yazıyorum, ilk olarak burada yazdığım 30 Kelime, 30 Hikaye yazılarımla başlamıştım. Onları tekrar okuyup bazılarını düzelterek yayınladım ki daha bitmedi. Yazdığım yeni hikayeleri de oraya ekliyorum. Orası öykü kitabım gibi olsun istiyorum. Hikaye okumayı severseniz beklerim 🙂

İşte böyle geçti bu hafta, şimdi böyle özet geçince çok şey yapmışım diyorum. Hızlı geçiyor gibi hissettirmesi normal sanki 🙂 Ve böyle kendimle röportaj gibi yazmayı sevdim,  haftaya görüşürüz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir