Uzun süredir beklediği görüşme için nihayet çağırılmıştı, üzerinde uğuruna inandığı kırmızı ceketiyle otobüs durağına doğru yürüyordu. Sert esen rüzgarla üşüdüğünü hissederek önünü kapatmak istediğinde ceketinin düğmesinin olmadığını farketti. Bir an nerede düşürmüş olacağını düşündü ama geçen kıştan beri hiç giymemişti, hatırlaması imkansızdı.
Eve geri dönüp üzerini değiştirmek için ise hiç zamanı yoktu, görüşmeye vaktinde gidemezse nasıl iyi bir ilk izlenim bırakabilirdi ki? Bir yandan da kopmuş düğmeyle gitmenin sorumsuz bir davranış olacağını düşünüyordu. Ofise girmeden önce ceketini eline alırsa kopuk düğmenin görülemeyeceğini umut ederek yoluna devam etti.
Sıkışan trafikle görüşme saatine ucu ucuna yetişti ve içeri girerken planladığı gibi ceketi elinde ofise girdi. Firmanın sahibi Cenk Bey’in karşına oturduğunda adamın masasında tıpkı kendi ceketinin düğmesi gibi bir düğme durduğunu gördü. Görüşme süresince de gözü devamlı o düğmeye takıldı, evet, hayal görmüyordu kendi düğmesinin aynısıydı. Acaba aklım bana oyun mu oynuyor diye düşünmeden duramıyordu.
Görüşmenin sonuna doğru Cenk Bey, Eda’nın gözlerinin düğmeye takıldığını fark etti. O andan sonra, ne soru sorarsa sorsun önce düğmeye bakıp sonra konuşmaya başladı; Eda da sanki önce düğmeye bakıp sonra cevap veriyordu. Cenk Bey, herhalde aklım bana oyun oynuyor diye düşünerek kendini görüşmeye odaklamaya çalıştı. Ama aklında kırmızı düğme ve uğuru vardı: Kırmızı düğmeyi geçen yıl yolda yürürken bulmuştu. O günden sonra düğme ona uğur getirmişti, iş hayatındaki başarılı yükselişi o gün başlamıştı, özel hayatındaki çalkantılar o gün bitmişti. Birden Eda’nın ceketiyle düğmenin aynı renk olduğunu görünce sorduğu soruyu bile unutarak ceketine bakmak istediğini belirtti.
Eda, şaşkınlıkla bir anda donakaldı, tam şirketten ne beklediğini sorarken ceketine bakmak istemesi nereden çıkmıştı. Yoksa o düğme gerçekten kendi ceketine mi aitti ve sorumsuz olduğu için, kopuk düğmeyle geldiği için bu işi alamayacak mıydı? Kendini toparladı ve görüşme ile ceketinin alakasını anlayamadığını belirtti.
Cenk Bey, görüşme ile cekete bakma isteğinin alakasız olduğunu biliyordu ama kendine engel olamamıştı, madem bu soruyu sordum o zaman her şeyi anlatmalıyım diye düşünerek Eda’ya düğmeyi bulduktan sonraki yükselişini tüm detaylarıyla anlattı. Tam lafını bitirmiş Eda’nın özgeçmişini göz ucuyla bakarken işsiz kaldığı tarihle düğmeyi bulduğu tarihin aynı olduğunu gördü ve ona ceketi görmemiş olmasına rağmen kopuk düğmenin hikayesini ve işsiz kalma sürecini sordu.
Ofise girerken sehpaya, çantasının üstüne düzgün bir şekilde bıraktığı cekete bakıyordu Eda, kopuk bir düğmesi olduğu hiç belli değildi nasıl anlamıştı bu adam? Gerçekten kendi düğmesi miydi masasındaki? Peki, işsiz kalma süreciyle kopuk düğme ne alakaydı ve bu adam nasıl bir düğmeyle yükselişini bağdaştırabiliyordu? En iyisi kopuk düğmeyi unutarak işsiz kalma sürecini anlatmaktı, zaten düğmesinin ne zaman koptuğunu da bilmiyordu.
Her şey yolunda giderken, hatta bir terfi beklerken hiç bir sebep göstermeksizin kapı önüne koymuşlardı Eda’yı. Ne olduğunu kendi bile anlamamıştı, o günden sonra ise hayatı tamamen tepetaklak olmuştu, iş bulmak bir yana özel hayatı fırtınalar içinde geçmişti. Her detayı anlattı Cenk Bey’e, neden bu kadar açık sözlü olduğuna kendi bile inanamadan.
Cenk Bey, masasındaki düğmeyi alıp ceketin diğer düğmeleriyle karşılaştırdı. Evet, aynıydı diğeriyle. Eda’nın kopuk düğmesi Cenk Bey’in masasındaki düğmeydi. Eda ceketini ikinci el eşya satan bir dükkandan almıştı, ceketi almasıyla hayatındaki her şey mükemmel gitmeye başlamıştı sırf bu yüzden Eda’nın uğurlu ceketiydi. Yoksa sihir sadece küçük bir düğme miydi? Peki, şimdi düğme kime uğur getirecekti?
**Yeni kelime: Araba
One thought on “Düğme”