Mutfaktaydı, her gün olduğu gibi günün yemeği için tezgahın başındaydı. Önce soğanları soyup doğradı, sonra havuçları, patatesleri; ilk önce sebzeleri yıkamıştı, domatesleri ise hep sona bırakırdı.
Domatesleri rendelerken aklından günü nasıl geçireceğini planlıyordu, bir anda telefonun gelen posta bildirimi ile yerinden sıçradı, faturalar ve reklam postaları dışında bir şey gelmezdi kutusuna o yüzden domatesleri rendelemeye devam etti.
Soğanlarını kavurdu, salçasını ekledi, havuç, patates, sebze derken sıra domates rendesine geldi; kokusunu içine çekerek onu da yemeğe ekleyip tencerenin kapağını kapattı ve eline telefonunu aldı.
Posta kutusunu açtığında yanılmadığını gördü, sadece reklam ve faturalar vardı. Silmek üzere olduğu maili gördüğündeyse şaşkınlıkla telefona bakakaldı. Mail, başvurduğunu bile unuttuğu fotoğraf kursundan geliyordu. Bir ara sadece yaptığı yemeklerin fotoğraflarını çekebilmek için bu kursa başvurmuş, cevap gelmeyince de hevesini unutup hayatına devam etmişti. Ama asıl şaşırdığı mailin kurstan gelmesi değil, mailde yazanlardı:
“Biliyorum, seninle iletişime geçmemeliyim, yaptıklarımdan sonra yüzüm yok. Başvurular arasında adını gördüğümde bu bir işaret dedim ama sana yazmak için bile aylarca düşündüm. Ne yazabilirim ki? Özür dilesem işe yarar mı, bilmiyorum. Başlangıç için özür dilemeliyim sanırım: Özür dilerim.”
Mailde sadece bunlar yazıyordu, kursun genel mailinden gönderilmiş, isimsizdi. Ama kim olduğunu biliyordu, unutması da mümkün değildi zaten, cevap vermeye bile tenezzül etmeden maili sildi.
Domates konservesi yapmak için tekrar mutfağın yolunu tuttuğunda tekrar bir mail geldi:
“Özür dilerim.”
Domatesleri ocağa koydu, mis gibi kokusu mutfağı sararken günün menüsünü planlaması gerekiyordu ancak aklında tek bir soru vardı: Tam yaşanılanları unutmuşken neden yazmıştı ona?
Birlikte kamp yapmaya gitmişlerdi, her şey orada başlamıştı zaten. Dağa tırmanırken birlikte gülüp, eğleniyor, doğanın tadını çıkarıyorlardı. Hava karardığında kamp ateşinin başında birbirlerine hikayeler anlatmışlardı. Kimi duyduğu bir hikayeyi anlatıyor, kimi korkutmak için yeni öğeler ekleyerek hayal gücünü kullanıyordu. Keyifle hikayeler anlatılıp, ateş sönmeye başlayınca yavaş yavaş herkes çadırlarına çekilmeye başlamıştı.
O ise uykusu gelmediğini, biraz daha dışarıda olacağını söylemişti.
Gecenin sessizliğini bir çığlık bozmuştu, çadırlarından çıktıklarında eşyaların darmadağın olduğunu görmüşlerdi, o ise ortalıkta yoktu. Tüm gece her yerde onu aramışlardı, ne olduğunu kimse bilmiyordu ama herkes çok korkmuştu. Arama ekipleri kurulmuş, günlerce orman aranmıştı, çığlığı dışında ondan hiç iz kalmamıştı. Her gece aynı saatte çığlık ormanda yankılanıyordu.
Yıllarca hiç kimse ondan haber almamıştı, yaralı, ölü hiç bir şekilde bulamamışlardı onu. Şimdi tam yaşanılanlar acaba rüya mıydı diye düşünürken ondan mesaj gelmişti. İsim yoktu ama o olduğunu adı gibi biliyordu.
**Bu hikayenin devamı olmalı, öyle hissediyorum ama şimdilik giriş diyelim 🙂
***Yeni kelime: Sabun
Kesinlikle devami olmali, asiri surukleyici😇
Devamını yazmak için bende sabırsızlanıyorum 🙃