Gezi maceralarımızı anlatmadan önce, yurtdışı için birkaç ülke hariç olmazsa olmaz vize başvurumuzdan bahsedeyim. Ne yorucu işmiş… Aslında tek yorucu noktası evrakları toparlama olsun isterdim ama evrakları teslim etmek için beklemek daha yorucuydu. Daha önce hiç vize başvurusu deneyimim olmamıştı. Sadece bundan en az 15 sene önce (fazlası vardır, eksiği yoktur) yaşlı komşu teyzemizle Almanya Konsolosluğunda başvurusu için refakatçi olarak gitmiştim. İnsanların vize alabilmek için saatlerce konsolosluk önünde kuyrukta beklemesi o zamanlardan daha, saçma ve anlamsız gelmişti ki hala düşüncelerim değişmedi. İşin ekonomik, siyasi vb nedenleri tabi ki de var ama şahsen ben insani boyutunda kalmıştım. İnsanların sabahın erken saatlerinde konsolosluk önüne gitmesi, saatlerce sıra beklemesi, gördüğü muamele o zamanlar çok itici gelmişti.
Şimdilerde ise biraz olsun medenileşmiş başvuru süreci. Artık konsolosluklar bireysel başvuru almıyorlarmış, aracı şirketlerle başvurular ulaşıyormuş onlara. Bizim Yunanistan vizesi için İzmir’de aracı olan şirket ise (merak edenler google yapın) randevu ile çalışıyormuş. Belli bir gün ve saatte evraklarınız ile gelin diyorlar. Saat veriyorlar vermesine ama bu işleri hiç çabuklaştırmamış bence. Bizim randevu saatimiz 11.30’du, vize işlemleri ile uğraşan tanıdığımız siz saat 10 gibi kapıda olun demişti.
Bizde saat 10.00’da aracı şirketin kapısındaydık. Şirket resmen konsolosluk gibi çalışıyor. İçeri randevunuz yoksa alınmıyorsunuz, yanımda refakatçi getireyim falan da yok. Kim başvuru yapacaksa o içerde. Randevulu olmasına rağmen kapıda bankalardaki sıra sistemlerinden var ve size hemen bir numara veriyorlar. İçeri girdiğimizdeyse numaramıza kadar bekleyen 43 kişi olduğu yazıyordu.
Elimizde başvuru evraklarımız kucağımda Küçük Sıpam beklemeye başladık. Ama bürokrasi her yerde… İlk numaramızın yandığı gişe evraklarımızı kontrol etti, ayrı bir dosyaya koyarak bizi vezneye yönlendirdi. Veznede vize ücretini ödedikten sonra bu sefer parmak izi ve biyometrik fotoğraf için sıra beklemeye başladık. Saat 10da girdiğimiz şirketten 12.00’de anca çıkabildik. Tam 2 saat…
Orada resim çekmeyi isterdim ancak içeri girerken cep telefonunuzu ve diğer elektronik cihazlarınızı kapattırıyorlar. Emziren bir anne olarak emzirme odası diye tabela koydukları odanın tuvalet olması ise oldukça kötüydü. Klozet kapağını kapatarak çocuğumu emzirmem, hiç hijyenik değildi. Tabi bir de kapıda tuvalet için sıra bekleyenlerin kapıyı çalması tuzu biberi… Uzun süreli beklemelerin olduğu böyle bir yer doğru düzgün bir bebek bakım odasını hak ediyor bence.
Vize başvurusunda çocuk ne alaka demeyin sakın, yeni sistemde artık çocuğunuz yeni doğmuş bile olsa sizinle başvuruya gelmek zorunda tıpkı pasaport başvurusunda olduğu gibi. Çocuk kaçırma olaylarına bir önlem olarak şahsen görmek istediklerini duydum bir yerlerde ama bana çok mantıklı gelmedi.
Başvuru aşamalarının son durağı fotoğrafa kadar çocukla beklemek işin zor kısmıydı. Babamızla birlikte gittiğimizden, babamız evraklarla uğraşırken biz oğlumla baş başa vakit geçirdik. Hiç beklemezdim ama o 2 saatte oğlumla evde olduğundan daha kaliteli zaman geçirdim. Normalde beklemek benim için sıkıcıdır, benim için beklemek çok eğlenceli diyen olmaz herhalde. Neyse, işte beklediğimiz o 2 saat boyunca Küçük Sıpamı oyalamak çok keyifli oldu. Birlikte güldük, oynadık, uykusu olmasına rağmen ağlama krizine girmeden 2 saati tamamladık. Gerçi tuvalet olan emzirme alanı hiç olmasaydı ağlama krizini kesin yaşardık.
İşte Yunanistan gezi maceramızın otel ve ulaşım ayarlamalarından sonraki önemli ayağı böylece tamamlandı… Vizemiz 6 aylık çıktı. Tam hayal ettiğim gibi… Yunanistan maceramızı kazasız belasız atlattıktan sonra Kurban Bayramı tatili için araştırmalarıma başlayabilirim, önerilerinize açığım 🙂 Vize işlemini tamamladığımıza göre gezimizin ilk durağı Midilli’de görüşmek üzere….