Merhaba, ben Yumak, Beyaz Yumak. Ne saf, ne gösterişli, sessiz bir sabah gibiyim. Günlerce, öteki yumaklarla yanyana, bir dükkanda bekledim. En yumuşaklarından biriyim, pamuk ve kaşmirin özenle sarıldığı bir dokuya sahibim, öteki renklerle birlikte bekliyorum sıramı.
Bir gün bir bayan geldi dükkandan içeri, aldı beni eline, kokladı önce. Ben bir yumak ipiyim neden kokladı ki beni? Sonra tenine değdirdi, yumuşacık dedi. Onun teni de yumuşacıktı, ama biraz üşümüştü sanki buz gibiydi. Arkadaşına döndü, baksana ne kadar güzel kokuyor, bunu almalıyım dedi. Kokulara karşı hassas biri olmalı, ben nasıl kokuyorum ki acaba?
Kasaya doğru giderken arkadaşı seslendi, en pahalı yumaklardan biri o, ne yapacağına karar verdin mi dedi. Bayan bekledi, bana baktı, aslında bilmiyorum dedi ama yine de benimle gelecek çok yumuşak dedi. Sonra beni çantasına attı. Benimle birlikte altı arkadaşım da geldi, hepimiz kar gibiyiz. Zaten başta bir aradaydık onlarla, sonra bizi böldüler küçük küçük yumaklara.
Evine geldiğimizde bayanın, bizi attı bir sepetin içine. Sizinle ne yapacağımı bilmiyorum ama gözümün önünde durun bakalım dedi. Olduğumuz yerden onu izliyorduk. Her gün elinde bir örgü modeli inceliyordu. Demek ki yumak olmaktan çıkma vaktimiz yaklaşıyordu. Bir tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi bizde bambaşka güzelliklere dönüşecektik.
Ahh, sonunda karar verdi; bizi bir cekete dönüştürecekmiş. İlk önce beni aldı eline, attığı her ilmekte dönüştüm, değiştim. Artık ne bir yumak ne de bir ipim. Bir desenim, bir duyguyum. Artık onun tenini ısıtacak, ellerinden çıkan yumuşacık bir ceketim.