Bu aralar Rıdvan Tolga’mdan çokça duyduğum soru… Peki, sorumlusu kim? Tabii ki de biz, anne ve baba… Son zamanlarda kendi adıma sadece kitap alsam da, oğlum için biraz alışveriş saplantılı olduk sanırım. Ne zaman dışarı çıksak babasıyla beraber elimizde oyuncak, giysi ya da kitapla dönmeye başladık. Kendimiz hediye açmayı çok sevdiğimizden aldıklarımızı hep hediye paketine sarılı olarak verdik oğluma. Çocuk da haklı olarak artık her işten geldiğimde “Anne bugün bana ne hediye aldın?” diye soruyor.
O kadar kitap okuyorum, kendimi ve hayatımı sadeleştirmek istiyorum, tüketim odaklı olmayacağım diyorum ama çocuğa gelince tüm yelkenlerimi suya indiriyorum. Bu yazıyı ise “kendine gel elvan” demek için yazıyorum aslında. Geçenlerde internette gezinirken bir annenin çocuklarımıza sabretmeyi ve beklemeyi öğretmiyoruz serzenişlerini okudum. Birden kendi yaptıklarım aklıma geldi, çocuğumu nasıl şımarttığım, günden güne nasıl doyumsuz hale gelmesine sebep olduğum.
Oğlumun sahip olduğu kitap sayısı benimkilerle yarışır hale geldi. Çocukken babamın bana anlattığı Kırmızı Başlıklı Kız ile okumayı öğrendikten sonra okuduğum Külkedisi masalı bana çocukluğumu hatırlatırken oğlumun elinden böyle bir özel anısının olmasını çaldığımı fark ettim sırf o rengarenk kitaplar benim de hoşuma gittiği için. Uykuya geçişlerinde, canı sıkılınca alır kitaplığından bir kitap okumamızı ister oğlum, evet, kitapları seviyor ama bu kadar fazla sayıda kitaba gerçekten ihtiyacı var mı? Yaklaşık 30 adet kitaba, belki daha da fazlasına 3,5 yaşında sahip olması gerekli mi? Bu yaptığım oğlumun elinden hayal gücünü ve yaratıcılığını almak değil mi? O zaman elvan, bugünden itibaren yeni kitap almıyorsun küçük sıpana, mevcut kitaplarını da göz önünden kaldırıyorsun! Aylar önce yapmayı denemiştim, sıpa kitapları kaldırdığım yerden bulunca hepsi geri çıkmıştı, şimdi göremeyeceği bir yere kaldırmalıyım. Görmediği zaman kaldırılan kitaplarını aramıyor bile, ama gördüğü an “ o kitap benim neden kaldırdın” diyor.
Sıra geldi oyuncaklara, bu konuda eşim sağ olsun diyorum dayanamayıp kendisi gidip alıyor daha çocuğun aklında oyuncak yokken. Buna en somut örneğimiz ise Tren Thomas… Küçük sıpam trenin çizgi filmini özellikle hiç izlememişti, televizyonda denk gelirse izliyordu ve Thomas takıntısı yoktu. İlk önce iki kitabını aldık Thomas’ın ve sonra çizgi filmlerini izlemeye başladı. Bir gün çocuk olmadan dışarıdayken eşim oyuncakçıda tren setini gördü ve aldı. Sonuç çocuk daha oyuncağının farkında olmadan, istemesine bile gerek kalmadan bir tren seti oldu. Oynamasına oynuyor kabul ancak beklemesini ve sabretmesini öğretmedik. Her şeyin onun emrine amade olacağını öğretiyoruz farkında olmadan ve sonra da bu çocuk niye sözümüzü dinlemiyor, niye şımarıyor diyoruz; siz çocuk olsanız şımarmaz mısınız? Bugünden itibaren yeni bir oyuncak almak yok, gerçekten istediği bir oyuncak olursa da bekleyecek, sabredecek küçük sıpa, böylelikle alınan oyuncağın da değeri daha fazla olmaz mı? Çocukken istediğim Barbie bebek en sonunda alındığında günlerce kutusundan bile çıkarmaya kıyamamıştım, o gün yaşadığım mutluluk gerçekten paha biçilemezdi. Sahip olma duygusunu ve böyle bir mutluluğu neden oğlumdan esirgiyorum?
Ve kıyafet konusu, sanırım oyuncak ve kitaplar kadar eli bol değiliz bu konuda. Ancak sırf almış olmak için giysi aldığım zamanlar da yok değil. İhtiyacı olduğu kadar almaya devam, sonuçta çocuk büyüyor ama bundan sonra hediye paketi olarak almak yok. Mutluluk anlarını daha fazla maddiyata bağlamayı öğretmem sadece tüketim odaklı bir birey yetiştirmeme sebep olacak, bunun farkında olmalıyım.
Tüm bu yazdıklarımı kısaca özetlersem, oğlumun sadece tüketen bir birey olmasına sebep olmamak için artık ihtiyacı olmadan alışveriş yapmak yok. Tüm gün işte zaman geçirmemin getirdiği bir psikoloji sanırım, sanki onun için alışveriş yapmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Yaşamımızı belli bir standartta yaşayabilmek için çalıştığımı unutuyorum her seferinde. Tüketim çılgını bir birey yetiştirmemek adına kendimi durdurmalıyım. Benim gibi çalıştığı için duyduğu suçluluğu çocuğuna bir şey alarak telafi etmeye çalışan anneler, onların yeni bir eşyaya ihtiyaçları yok sadece bize ihtiyaçları var. İşten gelince yorgunum diyerek koltuğumuza çekileceğimize onlarla oyun oynarsak eminim hepimiz çok daha mutlu olacağız ve suçluluk duymayacağız.
Dipnot: Yazar burada tamamıyla kendine öğüt vermektedir, biraz kendisini durdurmaya ihtiyacı vardır. Sizler bu yazıyı okuyunca kendine verdiği sözü tutmak için daha fazla çaba harcayacağına inanmaktadır 🙂
Sizi çok iyi anlıyorum. Oğlumdan çok ben oyuncak ve çocuk kitabı düşkünüyüm diyebilirim 🙂
fakat ben de birkaç kitap okuduğumda ve minimalizme taktığımda bu konuda daha temkinli daha mantıklı davranmam gerektiğine karar verdim. Artık çocuğuma değil kendime “hayır” ı öğrettim. Çünkü kitap ve oyuncak dünyası sınırsız ve feci çekici. yani sonu olmayan girdap.
çok seçici davranıyorum ve özel zamanlara bırakıyorum süpriz işini.. az olunca daha kıymetli oluyor… çünkü ben de o lafı duydum… anne bugün süprizin ne..anne bugün ne aldın bana..artık duymuyorum…artık az şaşırıyor ama kıymeti oluyor. ve çok şükür ki azimle sabit durduk eşimle…yavrum bir markette oyuncakcıda hayır alamayız deyince tamam diyor…yada bazen ben kumbarama para koyucam birikitrince alıcam diyor 🙂 bazen 1 hak veriyoruz. o da ya çikolata ya oyuncak oluyor kendi seçimini yapıyor.
ayrıca arada bir oyuncaklarını kitaplarını ortaya döküyoruz….artık sevmediği/okumadığı/oynamıdığını komşu çocuklarına veya başka yerlere gönderiyoruz. onunla yardımlaşmayı sevdiği için gurur duyduğumu falan söylüyorum pek hoşuna gidiyor 🙂
tabi yaşa göre değişir bu alışkanlıklar..bizimki 5,5 olmak üzere..
onların gelecekte içhuzuru bulmaları için bizler sabırlı ve tutarlı olmalıyız bazen içimiz deli gibi vermek vermek almak almak istese de:)
Yorumunuzla yalnız olmadığımı görmek beni mutlu etti 🙂 teşekkür ederim… sevmediği oyuncak/kitap/giysileri ayırma işlemini henüz 3.5 yaşındaki oğlum kabul etmiyor sadece kendisine küçük gelen giysilerinden vazgeçiyor, henüz oyuncaklardan vazgeçme yaşı gelmedi sanırım. son cümlenizle durumu aslında çok güzel özetlemişsiniz, bizler sabırlı ve tutarlı olmalıyız; ufaklıklar zaten bizden ne görürse onu öğreniyor 🙂