Uçurumun altı deniz, kenarı ise evi… Ve dik bir ip merdivenle sahile iniş… Böyle bir evde yaşayacağını söyleselerdi, inanmazdı Ece. Şehrin merkezinde olup her şeye yakın olmayı severdi, hayallerinde bile yoktu böyle bir ev…
Bir gün en sevdiği hobisini işe dönüştürmek istedi, her beyaz yakalı gibi. Hayali birden bire kendine ait atölyesinde resimlerini yapmak oldu. Şehrin merkezinde atölye olarak kullanabileceği bir ev aramaya başladı, her girdiği evin konumuna bayılıyor ama atölye yapacak alanı bulamıyordu. Emlakçıların atölye olarak gösterdiği yerlerse bildiğin dükkandı. Evet resim yapmak işi olsun istiyordu ama bunun kepenkleri olan bir dükkanda olmasını istemiyordu.
Evinin salonu ona geçici atölye olmuştu, hobisi işi olunca ise malzemeler dağ gibi her yere yığılmıştı, dağınıklık ve kaos tüm yaratıcılığını bitirmişti.
Sonra hiç ummadığı bir anda arkadaşı elinde ‘uçurumun kenarında özgürlük’ diye bir ev ilanıyla kapısını çaldı. Broşürdeki güzelliğe hayran olmamak elde değildi. İlandaki eve baktıkça ise sanki o evi biliyormuş gibi hissetmeye başladı Ece.
Arkadaşı ise Ece’nin salon duvarında olan resme bakıyor, şaşkınlık nidaları çıkarıyordu. Duvardaki resim Ece’nin ilk resimlerinden biriydi, resim kursuna giderken yapmıştı. Öğretmeni bir hikaye okumuş ve bu hikayenin size anlattığını çizin demişti. Sınıf arkadaşları soyut resimler çizerken Ece uçurumun kenarında bir ev çizmişti. Şimdi o da anlıyordu arkadaşının neye şaşırdığını, duvarındaki resim elindeki ilandaki ev ile aynıydı.
Hiç vakit kaybetmeden evin yerini bile görmeden eve yerleşmeye karar vermişti, bir hafta bile olmadan o güzelim evin verandasında kahvesini yudumlarken daha önce görmediği bu evi nasıl çizdiğini düşünüyordu.
**Yeni kelime: Mum
One thought on “Atölye”