Hayat eve sığar, evde kal diyerek sağlımızı korumaya çalıştığımız bugünlerde arka bahçe lüksüne sahip olduğum bir evde oturmayı dilerdim. Oturduğum apartmanın arka sokağında sıra sıra müstakil evleri ve bahçelerini görünce tam ‘evde kal evleri’ demek geliyor içimden.
Ve hayaller alemine dalıyorum, arka bahçem olsa nasıl olurdu diye. Kahvemi bahçemde içerken oğlumun çimlerde oynaması, belki toprağı eşelemesi; birlikte toprakta enerjimizi atmamız, güneşli günlerin keyfini bahçemizde piknik havasında geçirmemiz, bahçe oyunlarını keşfetmemiz… Çok güzel olmaz mıydı? Sonra arka sokakta evlerden birinin bahçesine gözüm takılıyor, tam da hayal ettiğim gibi: biri bahçede bir şeyler ekerken, bir diğeri hamakta sallanıyor. Birisi sadece güneşin keyfini çıkararak kahvesini yudumlarken çocukları bahçede kurdukları çadırda kendi dünyalarında yaşıyor.
Ve birden fark ediyorum ki belki de bende başka birisinin hayal alemini yaşıyorum. Çünkü hepimiz nedense elimizde olmayanın özlemini çekmeyi ve ona sahip olabilmeyi bir erdem gibi görüyoruz. Elimizde olmayan daha bir kıymetli oluyor. Bir saniye hayal alemine ara verip durup elimizdekileri düşününce herkesin ufak tefek lükslere sahip olduğunu görebiliriz. Mesela bu salgın günlerinde en büyük lükslerden birinin evden çalışabilmek ve evde kalabilmek olduğunu düşünüyorum ve biz bu lükse sahibiz; evimizden sadece market alışverişimiz ve yürüyüşümüz için yani kendi isteklerimiz için çıkma lüksüne sahibiz.
Bahçeli bir ev, arka bahçe hemen hemen herkesin hayalidir ve hayal kurmak güzeldir ama kendi evimizin içine bakmak ve sahip olduklarımıza şükretmek daha güzeldir diyorum. Sizde bir bakın kendinize, eminim ki bir başkasının hayalini yaşıyorsunuzdur.
Sevgiler…