Bu başlık ikinci çeyrek hedefleri gibi oldu: İkinci Çeyrek Okuma Günlüğü. Bankacılıktan aklımda kalan terimlerden diyelim, ahh o hedef dönemleri ne sancılıydı… Neyse, konumuza dönelim 🙂
Nisan ayında, yılın ilk üç ayında okuduğum kitapları anlattığımda, her ay düzenli yazacağımı söylemiştim. Fakat bir ara okuma tıkanıklığı yaşadım; 2 ayda ancak bir kitabı bitirebildim. Ve benim her ay yazma planlarım yine suya düştü. O zaman dedim ki: Elvan, erteleme, en azından 3 ayda bir yaz.
Evet, doğru tahmin: Nisan’dan beri okuduğum kitapları yazmak için geldim. Burada yazmasam da instagram hesabımda hepsini düzenli olarak paylaşıyorum ama buradaki arşivin yeri başka. Ne de olsa ilk gözağrım burası. 2014 Aralık’tan beri, neredeyse 10 senedir keyifle yazıyorum.
O zaman kitaplara geçelim…
İntermezzo
İlk çıktığı zamanlardı sanırım, sosyal medyada çok sık karşıma çıkıyordu. Ben de okuma listeme almıştım. Kitabı listeme eklerken konusu neymiş ne değilmiş hiç bakmamıştım. Sadece ismi dikkatimi çekmişti. “İntermezzo” geçiş dönemi anlamına geliyormuş. Kitap da tam bunu anlatıyor: iki kardeş, Peter ve Ivan, babalarının ölümüyle bir geçiş dönemine giriyor. Ölümden sonraki yas süreci, iki kardeşin kimlik arayışları ve ilişkilerini okumak beni çok yordu. Yazarın dili sade olsa da melankolik anlatım yorucu. Sanki bahar aylarında değil de kasvetli kış günlerinde okunacak bir kitap gibi. Zaten bir ay gibi çok uzun bir sürede okudum. Yine de sayfalarını merakla çevirdim.
Mantissa
Okuma durgunluğumu kırmasını hiç beklemediğim bir kitaptı Mantissa. Yazarın daha önce başka romanlarınıda okudum, çok sevdiğim yazarlardan biridir. Okuduğum her kitabının yeri ayrıdır bende. Yazarın yarattığı dünya çokça meteforlardan oluşuyor, Yunan mitolojisine bir gönderme ya da onun üzerine kurulmuş bir hikaye oluyor.
Bu kitabında, yazar Miles Green, bir hastane odasında hiç birşey hatırlamayarak uyanıyor. Kitap boyunca yazarın ilham perisi Erato ile olan diyaloglarını okuyoruz. Erato ise Antik Yunan’da aşk şiiri tanrıçası yani yine Yunan mitolojisi ile harmanlanmış bir kurgu. İlham perisini kılıktan kılığa sokarak kadın-erkek ilişkilerinin dengesini yazarın tiye alışını okuyoruz aslında. İşte bu yüzden durgunluğumu bozmasını beklemediğim bir kitaptı.
Yazarın daha önce başka bir kitabını okumadıysanız bu kitapla başlamanızı önermem ama yazarın tarzına aşinaysanız bu kitabı da okuma listenize alın derim. Okunması zor ama çok keyifli bir kitap.
Mona’nın Gözleri
Sanırım en uzun sürede okuduğum kitaplardan biri oldu. Tam 78 günde bitirmişim. Aslında kitap çok akıcı, sizi içine alıyor ama her bölümde bir sanat eserinin anlatılması sizin durup düşünmenize sebep oluyor. Bazen de bölüm içerisinde geçen sanatçı isimlerini ve eserlerini merak edip kendinizi internet denizinde buluyorsunuz.
Kitapta Louvre, Orsay ve Beaubourg müzelerinde yer alan eserler üzerinden bir hikaye kurulmuş. 10 yaşındaki Mona, görme yetisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Dedesi Henry, görme yetisini kaybetmeden torununun görsel hazinesini güçlendirmeyi kendine görev ediniyor. Her hafta birlikte bir sanat eserini ziyaret ediyor, eserler üzerinden sohbet ederken bir yandan hayatın renklerine dair konuşuyorlar.
Sanatla felsefenin, insanın anlam arayışının nasıl iç içe geçtiğini gösteren etkileyici bir kitap.
Tek eleştirim yayınevine olacak sanırım. Paris’te bir kitapçıda fransızca basımını gördüm; kitapda adı geçen tüm eserler kitabın sonunda bir dizin halindeydi ayrıca tüm eserlerin de fotoğrafları vardı. Türkçe basımında ise kapakta yalnızca 28 eserin fotoğrafı var. Ünlü eserleri biliyorsunuz belki ama sanatla iç içe değilseniz tüm eserleri tanımak kolay değil. Kitabı okurken sık sık “Bu eser hangisydi?” diyerek internette vakit kaybediyorsunuz. Tabii bir avantajı da var: Arama yaparken başka sanatçılar ve eserlerle tanışıyorsunuz. Yine de kitabın sonunda bir dizin olması çok daha iyi olurdu.
Harika Bir Hayat
Yazarın okuduğum ilk, kitap külubümüzün bu sene için beşinci kitabıydı. Gerçi kitapları okusam da toplantılara katılamadım, ama bu konumuz değil 🙂
Yazarın anlatım tarzına hayran kaldım. Her kitabı bu şekilde mi, bilmiyorum ama kitabı okurken ‘Acaba bu karakter gerçekten yaşamış mı, kim acaba?’ diye düşünmeden edemedim. Tarihsel olaylara bağlı kalması belki de böyle hissettirmiştir.
Kitaba gelirsek, 1919 yılında doğan Harika’nın hayatını okuyoruz kitap boyunca, 1950’li yıllara kadar süren bir tarihi kurgu. Karakterin yaşadıklarına paralel olarak dönemin edebiyat çevresini, siyasi dengelerini ve sanat-toplum ilişkisini anlatıyor yazar. Tabii bu dönemleri anlatışı etkileyici ve size kurguyu daha da gerçek hissettiriyor.
Anlattığı dönemlerle ilgili yazılı kaynaklardan da alıntılar yapması ve konuları titiz bir araştırmanın sonucu olarak ortaya koyması dikkatimi çeken yönlerden biri. Yazarın kalemini çok sevdim, diğer kitaplarını da merak ettim diyebilirim kısaca.
Hyunam-Dong Kitabevi
Diğer külübümüzün Haziran ayı kitabıydı. Güney Koreli yazarın ilk kitabıymış ve konusu aslında çok klişe: Var olan yaşamında tükenmişlik hissedip hayalini gerçekleştiren bir kadının hikayesi. Başarılı kariyerini, evliliğini bir anda kenara bırakıp bir kitapçı açmaya karar veren Youngju’nun hikayesi.
Yazarın anlatısı ise çok keyifli, okurken yormuyor. Tabii çevirmenin de hakkını yememek lazım. Çeviri kötü olsaydı büyük ihtimalle okunmazdı. Hikaye, Yongju’nun kitabevindeki ilk günleri ile başlıyor. Kitabevi sahibi, her kitabı satmalı mı, müşterilerine nasıl kitaplar önermeli, kitabevinin sürekliliğini nasıl sağlamalı soruların cevaplarını ararken biz de diğer karakterlerle ve Yongju’nun hayatının detaylarıyla tanışıyoruz. Okuması keyifli tam bir yaz kitabı diyebilirim. Çok sevdim 🙂
İşte böyle sevgili okur, ikinci dönemi beş kitapla kapatmışım. Hedefimden saptım mı? Hem de çok… Bu gidişle yılsonu hedefini tutturamam gibi görünüyor. Müdürümle hedef revizesini konuşsam iyi olur sanki (ahh, bankaclık günleri demiş miydim?).
Bu beş kitaptan okumadıysanız ve yazlık hafif bir kitap arıyorsanız Hyunam-Dong Kitabevi’ni tavsiye ederim. Hem akıcı hem de konusu yormuyor. Aslında hepsi ayrı güzeldi ama İntermezzo kesinlikle yaz aylarının o cıvıltısında okunacak bir kitap değil.
Siz neler okuyorsunuz, var mı tavsiyeleriniz? Yorumlara bekliyorum 🙂