Bu sene kendim için okuma hedefi olmadan içime sindire sindire okumayı planlıyorum demiştim, ancak alışkanlık olmuş sanırım 4 kitap okumuş olduğumu fark ettiğimde keyiflendim. Hadi gelin bu ay neler okumuşum birlikte bakalım:
İlk kitabım belki de iki yıldır kitaplığımda duran Jules Verne’nin Ay’a Yolculuk kitabıydı. Ortaokul sıralarında Jules Verne’nin Seksen Günde Devr-i Alem kitabı sömestr okuma ödevi olarak verilmişti, işin içinde zorunluluk olunca okumamıştım ve Jules Verne’nin kitaplarından köşe bucak kaçmıştım, bu yaşıma kadar tek bir kitabının bile kapağını açmışlığım yoktu. Ve okuduktan sonra da görüyorum ki eğer o zamanlar okusaydım da sonuç benim için aynı olurdu. Yazarın yaşadığı döneme göre (1828 – 1905) hayal gücü inanılmazmış, ama yazım dilindeki terimler beni okurken çok yordu. Ay’a Yolculuk, daha insanların uzayı yeni yeni keşfettiği bir dönemde yazılmış, bilimsel teorilere dayanarak böyle bir kitabı yazmak gerçekten çok büyük bir başarı, önünde saygı ile eğiliyorum. Ay’a Yolculuk, savaştan çıkmış bir grup silah geliştiricisinin barış döneminde kendilerini oyalamak için aya ateş etmeyi planlamaları ile başlıyor. Kitapta bunun olabileceğini kanıtlamak için tüm bilimsel gerçekleri okuyucuya sunuluyor. Bilimsellikten çok hayal gücü beni daha çok okumaya teşvik ettiğinden favori kitaplarımdan biri olamadı. Yine de sizde benim gibi bir Verne kitabı okumadıysanız, geç kalmadan bence okuyun kim bilir belki siz çok seversiniz.
İkinci kitabım ise sadeleşme merakım ile yabancı bir minimalizm blogunda tavsiye edilen Greg McKeown’un yazmış olduğu Öz kitabı oldu. Okuduğum blogda minimalistlerin okuması gereken kitaplar adı altında yer alıyordu bu kitap, şans eseri kitapçıda görünce de karşıma çıktı okumalıyım dedim ve başladım okumaya. Öz, minimalizm felsefesini iş hayatını uygulayın diyor özetle; daha az işi daha kaliteli yapın diyor. Okuyunca her şey çok güzel, evet az iş yapıp öz iş yapmak çok iyi fikir ama ülkemiz şartlarında çok zor. Mesela patronunuz size hafta sonu çalışması olduğunu söylediğinde ailenizle birlikte geçireceğiniz zaman olduğunu ve hafta sonu çalışmasına gelmeyeceğinizi söyleyin diyor. Hadi gelin biz söyleyelim bunu patronumuza, bakalım kaç gün daha aynı işe gidip gelebileceğiz. Kısaca kitaptaki tavsiyeler çok güzel, eğer ki farklı bir ülkede yaşıyor olsaydınız. Ülkemiz şartlarında ise bir ütopya gibi gözüküyor; daha az işi daha kaliteli yapmak. Sadeleşme ile ilgili ne bulursam okurum demiyorsanız, bu kitap ile zamanınızı öldürmeyin derim.
Üçüncü kitabım, aylar önce okumaya başladığım ama bir türlü sonunu getiremediğim Buğday Göbeği oldu. Buğdayın vücudumuza zararlarını anlatıyor yazar William Davis ve buğday tüketmekten vazgeçince bir çok hastalığın iyileşeceğini iddia ediyor. Kitabın ortalarına kadar okumak çok keyifliydi, sonlarına doğru ise tıbbi terimler ortaya çıktı ve benim için okumak zorlaştı. Buğdayı çokça tüketen bir toplum olarak bence okumalıyız bu kitabı, uygulamasak bile zararlarını bilmek tüketimi azaltır bence. Hep ekmeği B vitamini kaynağı olarak görürüz, o yüzden tüketilmeli deriz örneğin ama çoğumuz çiğ kuru yemişlerinde B vitamini kaynağını bilmeyiz. Ayrıca kitabın sonunda yer alan buğdaysız tarifler de denenebilir nitelikte… En azından buğday hakkında kaba taslak bir bilgimiz olsun derseniz, okumanızı tavsiye ederim.
Son kitabım ise, en sevdiğim radyocu, aslında dinlediğim tek radyocu Nihat Sırdar’ın Otuzbeşi Beklerken kitabı… Tek solukta okuyacağınız, okurken kendinizden mutlaka kendinizden bir şeyler bulacağınız bir kitap. Hatta bitince bu kadar mı, daha başka yok mu diyebilirsiniz. Hızlı okunan, okuduğunuzda yüzünüzde tebessüm oluşturan kitabı bende okumalısınız, gözüm kapalı tavsiye edebilirim.
Ocak ayında dört kitabı bitirdikten sonra daha ayın sonuna gelemediğimden beşinci kitabımı da başladım ama o Şubat ayı kitapları içinde yerini alabilecek. Kısaca Ocak ayı kitaplarında bence kesin okumalısınız dediğim kitap Nihat Sırdar’ın Otuzbeşi Beklerken kitabı oldu, diğer kitapları çok da keyif alarak okuduğumu söyleyemeyeceğim ne yazık ki.
Şubat ayı kitaplarında görüşmek üzere, kitapla kalın, mutlu kalın… İyi okumalar…