Bu aralar bloglarda hep çalışan annelerle ilgili yazıları okuyorum. Her çalışan anne gibi aklımın evde olması nedeniyle acabaları durdurmaya çalışıyorum sanırım.
Şanslı bir çalışan anneyim ki oğluma annem ve kayınvalidem bakıyor. O yüzden işe giderken gözüm arkada kalmıyor. Emin ellerde olduğunu biliyorum ama bu bile bazen evde olsaydım diye iç çekmeme engel olamıyor. Benim için çalışan anne olmak nasıl mı? Bazen oldukça zor, bazen oldukça keyifli. Yalnız öğrendiğim bir şey var ki bir anne çalışsın veya çalışmasın mutlaka kendine zaman ayırmalı, kafasının içindekileri boşaltmalı. Her şeyi bir arada götürmek elbette zor, her şey dört dörtlük olmayabiliyor. Peki, ailenize ayıracağınız sevgi ve zamandan daha önemli bir şey var mı?
Evime aniden misafir gelse büyük bir olasılıkla derli toplu bulamaz, bu durum yüzünden annemden az azar işitmedim değil. Bu durum doğum izninde evdeyken de aynıydı, şimdi çalışırken de. Zaten dağınıklıkta yaşanmışlık olduğuna inanlardanım, evlerimiz birer müze değil ki her daim aynı olsun. Benim öncelik sıralamam da önce oğlum, sonra ben geliyorum. Oğlumla geçirdiğim zamanlardan arda kalanları da kendime ayırıyorum. Evim pırıl pırıl, derli toplu olup ben mutlu değilsem bir anlamı olmaz çünkü. Ama gelenek ve göreneklerimiz bize öyle öğretmemiş; kadın dediğin hem evinde hem işinde hem çocuk bakımında dört dörtlük olmalı. Hiç de değil. Hayatta ne mükemmel işliyor ki biz kadınlardan mükemmellik bekliyorlar?
Aslında kadın ya da erkek, anne ya da baba, çalışan anne ya da çalışmayan anne hiç fark etmez insan mutlu ve huzurlu değilse çevresine de negatif etki yaymaz mı? Ve bu negatif etkiden en fazla etkilenen de tertemiz duygularıyla çocuklarımız oluyor.
9 aylık doğum iznimde çalışmayan anne olarak, kendime hobi edinmeseydim hep aynı şeyleri yapmaktan sıkılacağım için çok büyük olasılıkla iş başı yapmak için gün sayardım. Sırf evden uzaklaşayım kafa dinleyim diye, ama hobimle kendimi rahatlattım, evin rutin işlerinden kendimi kurtardım. Oğlumun ilk aylarında bir hobi edinme ihtiyacı hissetmedim, hem ona hem de yeni sıfatım anne olmaya alışıyordum. Ne zamanki oğlumla birbirimize alışmaya başladık işte o zaman bir hobi edinmek istedim. Ve daha önceki yazılarımda bahsettiğim kanaviçeye başladım. Ondan sonra iznim bitesiye kadar çalışmayı aklıma bile getirmedim, evde günlerimi keyifli geçirmeyi öğrendim.
Çalışan anne olmaya başladıktan sonra ilk 3-4 ay zor geçti, en yakınlarım baktığı halde aklım evdeydi. Sık sık arayıp ne yaptı, yemek yedi mi, uyudu mu diye soruyordum. Şimdi işe başlayalı 6 ay oldu. Artık eskisi gibi telefonla çok aramıyorum, çalışmaya alışmaya başladım sanırım. Ama yine de ara ara acaba işi bırakıp oğluma mı baksam diye aklımdan geçmiyor değil. Bunu düşündüğümde de çevremden hemen ikinci soru geliyor, o kadar sene evde oturmak için mi okudun? Bazen de sorulmamış sorular aklıma geliyor, büyüyünce oğlum ya neden çalışmıyorsun derse. Biliyorum ki bulunduğum sektör nedeniyle 4-5 sene ara verip tekrar başlamak çok zor. Çünkü hep taze kan arıyorlar. Bir de kendi çocukluğumu düşünüyorum, annen ne iş yapıyor dediklerinde gururla söylerdim öğretmen olduğunu. Ara ara çalışmayan anneleri olanlara özenirdim, ne güzel anneleri hep yanlarında derdim. Daha o zamandan ikilemler yaşıyormuşum. Şimdi de çalışıp iş hayatında olabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Ancak evde tüm vaktini çocuklarıyla geçiren anneleri de kıskanmıyor değilim.
Çalışan anne olsam da, kendime zaman ayırıyorum. İlk işe başladığım aylarda sadece iş, ev, çocuk üçgenindeydim. Ve bir süre sonra bunalmaya başladım. Kanaviçe işlemeye devam ediyordum ama bana yetmiyordu kendim için başka şeyler yapmaya karar verdim. Ve blogda öyle hayata geçti, ertelediğim bir istek olarak. Şimdi bana soruyorlar hepsine nasıl yetişiyorsun diye, dedim ya hepsi olduğu kadar, mükemmel olsun diye bir derdim yok. İşte böyle sevgili okur, her çalışan anne gibi acabalarım aklımdan çıkmıyor. Büyük olasılıkla oğlum kendi başına idare edebilecek duruma gelesiye kadar da bu gelgitleri yaşamaya devam edeceğim.
Bu yazıyı sonuna kadar okuduysan sevgili okur, büyük olasılık sende bir çalışan annesin ya da anne olacaksın. Merak etme zorlukları olduğu kadar güzellikleri de var çalışan anne olmanın. Bütün gün evde olsan ara sıra sana gelip sarılacak olan çocuğun, işten dönüşte seni kapılarda boynuna atlayarak karşılıyor. İşin verdiği maddi imkanlar ile çocuğunun çok daha iyi bir eğitim almasını sağlayabilirsin. İş arkadaşların ile aran iyiyse, senin için öğle yemekleri sosyalleşme sağlar; iş arkadaşlarınla aran iyi değilse zaten iş değiştir istesen de mutlu olamazsın ailenden çok onları görüyorsun. İş yerin merkeze yakınsa, evinin alışverişini yapıp hafta sonunu kendine ve çocuğuna ayırabilirsin. Bunlar genellemeler senin için güzellikleri ne derseniz; işten geldiğimde oğlumun “anne” diyerek sarılması tüm gün çalışmaya değer. Akşam eve geldiğimde oğlumla sıkılmadan oyun oynayabiliyorum. Kısa anlara mutlulukları sığdırmayı öğrendim. Normalde yemek yapmayı sevmeyen ben, hafta sonları ailem için yemek yapmaktan keyif almaya başladım. İlk aklıma gelenler bunlar sevgili okur… Ve sevgili okur, eğer ki çalışmak istemesen de maddi sebeplerle çalışmak zorunda olan bir Çalışan Anneysen önünde hürmetle eğiliyorum.
Yazının başında bloglarda çalışan annelerle ilgili yazıları okumaya başladım demiştim. Bu yazılar içinde Blogcu Anne Elif’in sitesinde gerçekten kayda değer yazılar var, eğer kafanızda soru işaretleri varsa girin okuyun. Benim en çok hoşum giden yazısı ise bir konuk yazarın yazmış olduğu çalışan anneler yazısı oldu. Çalışan anne olup da acaba çalışmasam evde kalsam çocuğuma daha iyi bakamaz mıyım sorusu hep kafalarının içinde olan anneler için pozitif bir bakış açısı getirmiş. İyi okumalar….