Yaz bitti, başlangıçlar mevsimi geldi. Takvimlerde ocak ayı yılın başlangıcı olsa da benim için başlangıçlar bahar mevsimleri: İlkbahar ve sonbahar. İlkbaharda doğayla birlikte canlanıyorum, sonbaharda okullarla birlikte 🙂
Malum eylül ayı okulların başlama ayı ve herhangi bir şeye başlamak için de en güzel ay bence…
Sonbahar güzellemesine devam edeyim mi? Bence gerek yok, eminim eylül başından bugüne kadar güzellemeleri bol bol okudunuz. Okumak demişken aklıma kitaplarım geldi 🙂
Ne zaman aklımdan çıktılar ki?
Evet kitaplarım, bu yaz her zamankinden daha çok okudum gibi hissediyorum. Tüm yaz denize girmek ve kitap okumak dışında bir şey yapmadım sanırım. Yüzmeyi 3 ay boyunca yapmadım ama kitaplarımı her boş anımda okudum. Hatta 2024 yılı okuma hedefimin neredeyse üçte birini sadece 3 ayda okudum. Evet, hala kendime yıllık kitap hedefi vermeye devam ediyorum, çünkü neden olmasın 🙂
Bazı kitapları ikinci kez okudum, bazıları çocuk kitabıydı, bazıları kişisel gelişim… Yine her telden okudum kısaca. Aslında niyetim her kitabı bir paragrafla özetlemekti. Sonra üç aylık maratonu yazmak biraz saçma geldi. Tıpkı mart ayında okuduklarımı yazmaya niyetlenip vazgeçmem gibi. Anladım ki artık her kitabı tek tek anlatma hevesim yok. Mart ayındaki yazımda en sevmediğim, neden okudum dediğim kitabı yazmışım. Bugün ise vay be böyle bir hikâye hiç aklıma gelmezdi dediğim kitabı anlatayım. Bundan sonra ise her ay beni en çok etkileyen ve okumasaydım dediğim kitapları anlatırım. Ama önce kendime arşive okuduklarımı yazayım, belki sizde içlerinden birini okumak istersiniz. Sonra ise en beğendiğim kitap geliyor; Rosemary’nin Bebeği.
- Ruhlar Evi – Isabel Allende
- Ölmeye Yatmak – Adalet Ağaoğlu
- Kahve Soğumadan Önce – Toshikazu Kawaguchi
- Kahve Soğumadan Önce, Kafeden Hikayeler – Toshikazu Kawaguchi
- Ölüm Pornosu – Chuck Palahniuk
- Kış Uykusu – Goli Taraghi
- İnsanın Fabrika Ayarları 1-2 – Sinan Canan
- İnsanlar – Matt Haig
- Saç Örgüsü – Laetitia Colombani
- Yaratık – John Fowles
- Rosemary’nin Bebeği – Ira Levin
- Bay Daldry’nin Tuhaf İstanbul Yolculuğu – Marc Levy
- Zaman Yolcusunun Karısı – Audrey Niffenegger
- Charlie’nin Büyük Cam Asansörü – Roald Dahl
- Kral Kaybederse – Gülseren Budayıcıoğlu
- Elveda Güzel Vatanım – Ahmet Ümit
- Gözlerinin Ardında – Sarah Pinborough
Rosemary’nin Bebeği
Bu kitabı okumadan önce ne duymuş ne de herhangi bir kitapçıda görmüştüm. Kitabı daha önce duymamış olmak benim cahilliğimdi. E-kitap olarak karşıma çıkınca ve kitap ne anlatıyormuş diye internette gezinince hemen okumalıyım dedim.
Çok az kitapta, dehşet, siyaset, din ve komedi bir arada harmanlanıp, aslında inandırıcı olması zor bir kurguyla, okuru bu denli irkilten bir şekilde verilebilir. Rosemary’nin Bebeği’nde Ira Levin bunu layıkıyla başarmakla kalmıyor, aynı zamanda okuru, şehirli bir korku klasiğiyle 1960’ların Amerika’sına götürüyor; ya da diğer bir deyişle, o dönemin dünyasını tüm ayrıntılarıyla okurun gözleri önüne seriyor. Kitabın önsözüne imza atan Chuck Palahniuk’un da vurguladığı gibi, “1967’den beri elinizde tuttuğunuz bu klasiğin yanına yaklaşabilen” başka bir kitap daha olmamıştır!
Yukarıdaki satırlar yazıyordu kitabın tanıtımında, korku-gerilim türünü okumayı sevdiğim için zaman kaybetmeden başladım okumaya. 2 gün gibi çok kısa bir sürede bitirdim kitabı. Okumaya başladığınız andan itibaren bir şeyler olacağının farkına varıyorsunuz ama son sayfaya kadar neler olabileceğini tahmin edemiyorsunuz.
Genç bir çift, Rosemary ve Guy hayallerindeki evi bulup taşınıyorlar. Rosemary’nin bebek istemesi, Guy’ın en sonunda hazır olması ve Rosemary’nin hamile kalması ile sıradan bir çiftin hikayesi gibi başlıyor kitap. Her şey planlandığı gibi giderken yavaş yavaş gerilim de ekleniyor hikayeye. Korkunç olmayan ama okurken sizi her satırda geren inanılmaz bir hikaye. Korku klasiklerini seviyorsanız kesinlikle okumalısınız, belki de okumuşsunuzdur bile.
Kitabın 1968 yılında Roman Polanski tarafıdan filmi de çekilmiş. Fırsat bulursam izlemek istediklerim arasına eklendi.
Keyifli okumalar…